 |  |
  |
|

Yabancı sermaye vazgeçilmez bir kaynaktır
Herhalde duymuşsunuzdur bu anekdotu. İstanbul'daki padişahtan Bağdat valisi olan paşaya gelen talimatta "Acele 100 bin ton çayı paketleyip, payitahta gönderin" emri varmış. Vali paşa bu talimatı alınca, şu cevap yazısını göndermiş Saray'a: -Zat-ı Şahanelerinin Çin imparatoruna gönderdiği mesaj, yanlışlıkla kulunuz Bağdat valisine geldi. Arz ederim. Toplum kesimlerinin devletten beklentileri, açıkçası zaman zaman, padişahın Bağdat valisinden beklediklerini aşan boyutlarda oluyor. Bunun bir nedeni de galiba, "Devlet"in ne olduğu konusunda yüzlerce yıldır toplumun belleğine yerleştirilen eski bilgilerdir. Rahmetli Adnan Kahveci, "Bir politikacı veya bir idareci yapmayı vaat ettiği bir projeden söz edince, hemen bu sözün parasal karşılığının ne kadar olduğunu sorun" derdi. Aslında işin açık gerçek ifadesinin de bu olması gerekir.
BEKLENTİLER Devletten beklenen her altyapı yatırımının, devlet personelinin özlük haklarıyla ilgili her talebin, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, adalet, güvenlik gibi her temel hizmetin mutlaka bir parasal bedeli vardır. Bunlar devletin gelirleriyle karşılanamıyorsa, borçlanılarak karşılanır. Kamunun borçlanma gereksinimi arttıkça da, toplumdaki devlet dışı kesimlerin yatırım yapacak kaynakları azalır ve pahalılaşır. Aslında hiçbir zaman devletin gelirleri giderlerine yetmez. Bu açıdan siyasetin ve yöneticiliğin en üstün niteliği, yeni kaynakları bulmak ve bunları çoğaltmaktır. "Özelleştirmeler"le bu kaynakların bir bölümü bulundu. Geçmişte birer kamu hizmeti olarak kabul edilen limanların, havaalanlarının, telefonun işletilmeleri için bütçeden bunlara kaynak aktarılırken, özelleştirmelerle bunların gelir getiren ve büyük değerler ifade eden kaynaklar olduğu anlaşıldı. Paralı otoyollar ve köprü geçişleri de, geçmişte devlet gelirleri olarak hiç düşünülmeyen kalemler şeklinde bütçeye yansıdı.
YABANCI SERMAYE Şimdi bir de, eskisinden farklı ölçüde ekonomiye yansıyan "Yabancı sermaye" var. Bu da Türk ekonomisinin kaynak eksikliğini gidermek için, dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi, ekonomimize artan rakamlarla girmekte. Yabancı sermayeyi çekmek konusunda yakın tarihe kadar komünist rejimlerle kapılarını dış dünyaya kapalı tutan Doğu Avrupa ülkelerinden ve Çin'den geride kaldığımız kesindir. Ama yine de bu yol açılmıştır ve bu da mutluluk vericidir. Bu gerçeklerin ışığında Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın Türkiye ziyaretinde imzalanan ekonomik işbirliğine dönük anlaşmaları mutlulukla karşılıyoruz. Türkiye'nin özenle koruduğu istikrarı, AB üyesi olmak yolundaki kararlılığı, iç ve dış güven anlayışı devam ettikçe ve yabancı sermaye konusundaki bürokratik engeller azaltıldıkça, kaynak sorunumuz daha kolay çözümlenecektir. Yarının Türkiye'sinde insanlar daha müreffeh, geniş kitleler iş sahibi, kamu hizmetleri daha iyi olsun isteniyorsa, yabancı sermaye ideolojik ve saplantılı tartışmaların konusu olmaktan çıkarılacaktır.
|