|
 |
 |
 |
|
|
Günde kaç dolarla geçiniyorsunuz?
Biz, 622 yıl sürmüş Osmanlı İmparatorluğu denince, sadece ve sadece 36 padişah anlayan bir zihniyetin çocuklarıyız. "Ülke" denince bizlerin aklına ilk gelen "yöneten" ya da "yönetenler"dir. İnsanmış... Bireymiş... Tebaaymış... Vatandaşmış... Yönetilenmiş... Bunlar "toplum" anlayışımızda yoktur.
Dün gazeteleri iki kez okudum. İlkinde "yönetenlere" ait haberlere dikkat ettim. İkincisinde ise "yönetilenlere" ait haberlere. Baktım konuların anasını "Kızılderililer ile kovboylar" arasındaki cumhurbaşkanlığı seçimi oluşturmakta... Halbuki, Dünya Bankası'nın önceki gün açıklanan verilerine göre, 2000'de günde bir dolarla geçinmek zorunda olanlar nüfusun yüzde 2'sinden az olduğu halde bu oran 2003'te nüfusun yüzde 3.4'üne ulaşmış. Günde iki dolarla geçinmek zorunda kalanların oranı ise yüzde 10.3'ten yüzde 18.7'ye çıkmış. Veriler, 2003'ten bu yana da kötüleşmenin sürdüğünü göstermekte... Ayda otuz ile altmış dolar arasında bir parayla geçinmek zorunda kalanlar nüfusun dörtte birini oluşturuyor. Çankaya'ya askerlerin ya da AK Parti adayının çıkması, yaşam çilesinin cehenneminde her gün yanan insanlar için ne kadar önemli ki? Nüfusun dörtte birinin temel derdi birinci sayfalarda yok ama her yerde cumhurbaşkanlığı konusu var. İnsanı, bireyi, vatandaşı, yönetileni esas alan bir muhalefetin olmayışı da bu çarpıklığa tuz biber ekiyor. "Sosyal demokrat" CHP'nin en büyük çabası, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde "kovboylarla" birlikte canla başla hareket etmek. Baktım CHP Genel Başkanı, kendi cumhurbaşkanı adayının "robot portresini" açıklamış. Anayasa ile mutabık olacakmış. Anayasa ne anayasası? 1982 darbe anayasası. Laikliği benimseyecekmiş. Neden demokrasi değil de laiklik? Ayrıca bizdeki laiklik, laiklik mi? Din devleti olmayalım derken "devlet dini" oluşturmuşuz. Türban takıntısı olmayacakmış, üstelik isterse eşi başını açabilecekmiş. Muhalefetin konusu ve anlayışı bu.
Dünya Bankası Raporu, gelir dağılımı adaletinin de ürkütücü yüzünü göstermekte... Eğer Türkiye'deki gelir dağılımını yüzde 10'luk dilimlere bölerek irdelerseniz, en zengin ile en yoksul arasındaki farkın 17 misline çıktığını görüyorsunuz. On yedi kat... Türkiye İstatistik Kurumu, gelir dağılımı araştırmasını yüzde 20'lik dilimlerle kamuoyuna açıklarken, yüzde onluk dilimlere ait bilgileri Dünya Bankası'na vermekle yetiniyor. Yüzde yirmilik dilimlerde, en zengin ile en fakir arasındaki fark 9.4 misli gözükmekte... Onluk dilimlerde ise en zengin yüzde on toplam üretimin yüzde 34.14'ünü alıyor. En fakir yüzde on ise yüzde 2'sini... En tepedeki yedi milyon ile en alttaki yedi milyon... Ayrıca, yüzde 5'lik dilimlerle olaya bakıldığında vahametin daha da artacağı belirtiliyor. Günde bir dolarla geçinenler... Günde iki dolarla geçinenler... Toplam gelirden aldığı yüzde ikilik payla yetinen en alttaki yedi milyon... Bölgelerarası dengesizlik... Üretimden kopuk, iyi yaşamak için her türlü aracı mubah sayan varoşların yeni sakinleri. Üretimini yeterince artıramayan toplumsal dönüşümünü stratejik bir akılla yönetemeyen Türkiye. Bu temel sorunların hiçbiri gündemde yok. Tek konu "yönetenlerin" dünyası. Kim cumhurbaşkanı olacak? Kovboylar mı güçlü, Kızılderililer mi? Bu çarpıklık sonunda dün ekonomiyi de alt üst etti. Bu budalaca kavga biraz daha sürsün, iki taraf da cumhurbaşkanlığı gerginliğini biraz daha artırsın, nasıl bir batağa gireceğimizi görürüz. Yönetilenlerin dertleri değişim krizi ile daha da büyürken biz Saray'ı konuşuyoruz. Temel sorunlarla hiç ilgilenmiyoruz. Çünkü biz kendimizi "önemli" bulmuyoruz sadece "yönetenleri" önemli buluyoruz. O "önemliler" de kendi aralarında tepişirken insanların hayatlarını perişan ediyor.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|