  |
|
Uyan Bodruuum!
Belki hep güzel günler geçirdiğim, hep mutlu olduğumdan, Bodrum benim için önemli. Hesap kitap, ortaya çıktı ki 1991'den beri her yaz Bodrum'a gitmişim. Ayrı kalamıyorum tuhaf bir şekilde. Gitmeyi planlamadığım yıllarda bile, tesadüfler, şans, kader, beni Bodrum'a götürmüş. Havası mı desem, kokusu mu desem, dokusu mu desem, seviyorum orayı kardeşim! Ve Bodrum'un süngercilerle dolu bir kasaba olduğu, Azra Erhat'lı, Mavi Yolculuk'lu ilk günleri hiç bilmesem, onların "Bodrum çok bozuldu" dediği yıllarda tanışmış olsam da bu bölgeyle, son 15 yılda bile ne kadar değiştiğini gördüm. Türkbükü 90'larda boş, neredeyse bakir bir yerdi. Bir tek eski Maça Kızı vardı orada, beach club'ların ilk örneği olarak! Ama sessiz sakin bir modeli! Gidip güneşlenir, iyi müzik dinler, öğlende zeytinyağlı büfesinden karnınızı doyururdunuz. Şimdi akın akın süslü kalabalıkların yürüdüğü yol, topraktı. Deniz billur gibiydi! Şu anda Türkbükü kıyılarında denize girmemeyi tercih ediyorum. Bodrum'un içi bile daha az kalabalıktı o zaman. Serserisi, iti, kopuğu vardı ama, bunlar ya alkol almış zararsız çevre köylüleri, veya güya "bohem takılan" büyük şehirli gençler olurlardı. Şimdi her hafta sonu doğu illerinden otobüslerle birtakım adamlar geliyor Bodrum'a. Sokakta yolunuzu kesip sadaka/haraç istiyorlar, güya "memlekete dönmek için", ve aba altından sopa gösteriyorlar. Kapkaç değil, açık açık para isteme. Çevreniz kalabalıksa, sokak aydınlıksa, üç beş güçlü kuvvetli erkek mevcutsa vermemeye cesaret ediyorsunuz! Çoğu cesaret edemiyor ama, üç beş kuruş çıkartıyor cebinden. Onlar da haftasonları, kalabalık günlerde paraları toplayıp, Pazartesi geri dönüyorlar. "Sezonluk iş" haline gelmiş bu! Bodrum'un kapısında "Sen kimsin, nereden, niye geliyorsun" diye sorgu yapamayacağımıza, göçü de durduramayacağımıza göre, insanların değişmesini engelleyemeyiz! Bu, zaten güvenlikle ilgili bir problem. Ama doğanın bozulmaması bizim elimizde! Duygusal tek bir laf etmiyorum bakınız. "O koylarda yüzemeyeceğiz, tekneyle gidip kafamızı dinleyemeyeceğiz" değil derdim. Ama orada yapılacak olan beton otellerin ekonomiye getirisi, doğanın bozulmasından, deniz altı zenginliklerin yok olmasından, tekne turizminden kaybedilecek paradan, yani bu projenin götürüsünden çok daha az! Turizmde de bazı modalar var! Büyük beton oteller devri bitti. Gerçekten iyi para harcayan turist, doğayı, tarihi, çevreyi yaşamak istiyor. Seyşeller'den Bali'ye, artık iyi oteller, bu mantıkla, özellikle çevre dostu malzemeden, süper lüks bungalow'lar tarzında, tek ağaç bile kesmeden yapılıyor. O otellere başka bölgeleri ağaçlandırma, böcekleri bile öldürmeme şartları koşuluyor. Ha, Dubai gibi, çevre, doğal güzellik namına hiçbirşeyin yoksa, çölü değerlendirmek için mimariye, büyüklüğe, gösterişe, betona yüklenirsin ve sonuna kadar da haklı olursun. Ama dünyanın en güzel bölgesinin en dokunulmamış, en harikulade koylarına, ağaçları sökerek, toprağı buldozerlerle oyup atarak ucube oteller dikilirse Herkes gibi ben de ayaklanırım!
|