Bilgesiz bilmişlik
Elbette çok çok şey ve kişi eksik ve bazı şeyler, kişiler çok fazla da, belki böyle günlerde, belki de her daim, eksikliği en çok hissedilenlerden başlıcası "bilge insanlar". Bilge adamlar, bilge kadınlar. Şurada burada kendi halinde yahut şu ya da bu cemaat üstünde çok etkili hocalar filan değil. Çalakalem kitaplarla heyecan ve gaz bombardımanına tutanlar da değil. Televizyon ekranına yapışıp durmadan aynı katılıkta, yeni soruları olmaksızın, tereddütler duymaksızın, kendine hayran hayran laf yetiştirenler de değil. Unvanları, makamları, rütbeleri var diye, ağızlarından çıkan her sözü keramet sananlar ve sanılanlar da değil. Böyle bir günlük gazete ömrü, bir köşenin hacmi kadar, genellikle "bir şeylere bağımlı", mütevazı yahut kısıtlı, çokça sıradan akıl, fikir dünyalarından dökülme böyle yazılar ve müellifleri de değil. Kimi ödlekliklerine, kimileri karşısındaki ezikliklerine karşın başka meselelerde mangalda kül bırakmayıp cüret ve cesaret gösterileri yapanlar da değil. Ruhunu, vicdanını, zihnini rehine veren, bağımlı kılan, manevi dünyası boyun eğmişliklerle dolu olan sözde bağımsız düşünce mukallitleri de değil. Bazen yüzlerce, bazen onlarca yıllık şablonlarla evrenin, dünyanın, ülkenin, insanların tam, bütün ve nihai açıklamasının formülüne sahip olduklarını zannedenler de değil. Kardeşlik, barış, huzur, birlik, bütünlük, demokrasi filan diye atıp tutarken köküne kadar ilkeden değil de, o sırada "kendi pozisyonu" açısından uygun olan kutsal bir kavramı hem sakız gibi hem paspas gibi çiğneyenler de değil. Onca tahsil, terbiye, akademik hayat, kitap, tez, ders, kürsü ve evrensel ve tarihi kültür ile mirastan, kem küm, sinik, silik yahut sığ ya da tahammülsüz, özeleştirisiz, eleştirisiz bir akademisyenliği, hocalığı, profesörlüğü çıkarmayı becerenler de değil. Gerçekten "bilge insanlar" keşke dolu dolu olsaydı.
 Kimi belki bir köy kahvesinde... Kimi bir cami vaazında... Kimi başka bir mabette... Kimi bir üniversite amfisinde... Kimi bir sınıfta, derste... Kimi bir meydanda... Kimi bir şiirde... Kimi bir romanda... Kimi sinemanın dilinde... Kimi bir şarkının ezgisinde... Kimi bir parti örgütünde... Kimi Meclis kürsüsünde... Kimi bir rakı sofrasında... Kimi bir yolculukta... Kimi bir sabah günaydınında... Kimi bir iş paydosunda... Kimi bir mahkeme hükmünde... Kimi bir yargı organında... Kimi bir kışlada... Kimi bir makalede... Kimi bir manifestoda... Ama her halükarda, bilgeliğin temel hassası olan, sıradanlığa, nefrete, kine sapmadan akıl ve vicdan yolunu, kimse karşısında kullaşmadan ve kimseyi köleleştirmeyi asla istemeden tutabilenler çok çok olsaydı. Az gittik uz gittik ve çok hoyrat, çok kırgın, çok kızgın ve çok kırılgan bir millet ile memleket eyledik. Bu topraklarda; onca medeniyetin, kültürün, tarihin, felsefenin, inancın mayasıyla hali hamur olmuş buralarda, bu kadarı çok fazla ve çok çok eksik, çok güdük, çok çorak. Bunca çok bilmişe karşılık, bilgesizlik; ne beceriksizlik, ne büyük eksiklik, ne lanet sefillik!
|