 |  |
  |
|
Asker kendi fikrini dinlemedi
Genelkurmay Başkanı Özkök'ün geçen haftaki sözlerine bakınca, "Asker Şemdinli iddianamesi ile ilgili meseleyi kapattı" izlenimi oluşmuştu. Askerlerin "ekonomik" gerekçeleri de gözeterek "yumuşak tonlu" bir açıklama ile yetindikleri, masaya yumruk vurmaktansa akılla vurmayı tercih ettikleri düşünülmüştü. Daha doğrusu "onlar" öyle söylemişlerdi. Bir haftada bir hayli değişiklik olmuş olmalı ki, dün sertten de sert bir açıklama ile hem "savcı" yı, hem de "savcının arkasındaki odakları" hedef aldılar. Asker bu açıklama için tam 15 gün bekledi. İddianame haberi iki hafta önce pazar günü Sabah'ta çıktı. Genelkurmay o günden beri sustu. Başbakan'a gittiler, Cumhurbaşkanı'na gittiler ama konuşmadılar. İlk sözlerini de 15 gün sonra söylediler. Çünkü öncelikle "konuşma özgürlüğüne sahip" olanların konuşmasını ve gereğini yapmasını istediler. Bekledikleri dozda ve tonda bir tepkiyi kimse göstermeyince kendileri gösterdiler. Bence hata yaptılar. Olayın düne kadarki akışı Genelkurmay'ın ve Büyükanıt'ın lehineydi. Dün yapılan "sert açıklama" bana Tiananmen Meydanı'ndaki görüntüyü hatırlattı. Tankların, topların, tüfeklerin karşısında duran genç bir çocuğun fotoğrafını. Genelkurmay'ın siyasetten beklentisinin kısa vadede karşılanmadığı, askerin gönlünü ferahlatacak bir açıklamanın yapılmadığı doğrudur ama nasıl yapılabilirdi ki! Bir yanda yargı bağımsızlığı, diğer yanda siyaset. Savcının hazırladığı iddianamenin iler tutar tarafının olmadığını biz yazdık. Ama ne bekleniyordu ki! Birisi savcıyı tutup kulağından atacak mıydı, paldır küldür görevden alacak mıydı! Yoksa hukuk kuralları çerçevesinde görevini eksik, kötü ve yanlış yapan bir kamu görevlisi gibi cezalandırılacak mıydı! Bunun sonucu beklenmedi. Sert bir tepkiyle karşılık verildi. Askerler en başta "Sert tepki verirsek haklıyken haksız duruma düşeriz" demişlerdi. Kendi sözlerine kendileri uymadılar. Bu aynı zamanda AB'ye ne kadar uyduğumuzun da göstergesi.
|