  |
|
Kadınlar ve erkekler
Sevgili Elif Ergu'nun pazar röportajını okurken takıldım Fortis'in Bölge CEO'su Tayfun Bayazıt'ın çocuklarıyla ilgili söylediklerine... Diyor ki Bayazıt; "Biri 14, diğeri 7 yaşında iki çocuğum var. Onların süratle büyüdüğünü ve onlara yeterli vakit ayıramadığımı görüyorum. Tatillerimde ailemle olurum. Günün sonunda ve hafta sonları Neler yaptık?' muhasebesi içine girerim. Tatmin edici yanıtlar aldığım sürece mutlu oluyorum." Sadece Tayfun Bey değil, tepedeki bütün erkekler böyle aşağı yukarı. Onlar işleriyle varlar. Topum erkekten para kazanmasını beklediği için onlar çalışıp para kazanmakla yükümlüler. Evde olanlar; çocuklar, okulları, dertleri, sorunları, büyürken yaşadıkları erkekleri işlerinde yaşananlar kadar ilgilendirmiyor. Erkekler şirketlerinde olan biten her şeyi bilirler ama çocuklarının kaçıncı sınıfa gittiğinden ya da ne yemek sevdiğinden habersizdirler. Doğal karşılarız bunu ama... Sorgulamayız. Kızmayız hatta erkeğe. Ne yapsın adam para kazanmak zorunda? Ne var ki aynı hoşgörüyü kadınlara göstermeyiz. Tepedeki kişi kadın olsaydı, muhtemelen ona "İş ve annelik nasıl gidiyor?" diye sorardık. Anneliğin CEO olmayı engelleyip engellemediğini öğrenmek isterdik. Benzer cevabı verse yadırgardık, "Ne biçim anne?" diye suçlardık. "Bir kadın nasıl olur da önce çocuğunu düşünmez?" diye kızardık. "Çocuğumdan önce kocam gelir" diyen Ebru Şallı'ya kızdığımız gibi... Öyle yönlendiriliyoruz çünkü. Kadının asli görevinin annelik ve eşlik olduğuna inanıyoruz. Kadınlar evin işleriyle ilgilenir, erkeğin kafasını rahatlatmaya çalışırlar, onlara sorun aksettirmezler. Eh bu durumda erkekler de sadece ve sadece işlerini düşünür, tepelere daha kolay çıkarlar. Aynı konumdaki kadın ise hem şirketin hem de evin sorunlarıyla ilgilenir. İlgilenmek zorundadır. Yoksa hesap sorulur ona. Hem koca, hem çocuklar, hem yakın çevre hem de toplum tarafından kınanır. İşte tam da bu yüzden kadınlar tepelerde yokturlar. Fazlaca yokturlar. Var olanlar bekar ve de çocuksuzdurlar. Evli ve çocuklu olanlar ise uzun uğraşlardan sonra 'suçluluk duygusunu' aşmış, başkalarına aldırmadan yaşamayı öğrenmişlerdir.
|