Geleceği kurmak
3 Ekim tarihinin de geçilmesinden sonra kamuoyundaki tartışmaların yalnızca Avrupa Birliği odaklı sürmemesi gerekiyor. Kötü yönetilmiş, kaynakları harcanmış, ağır bir krizi yeni yeni atlatan ve derin toplumsal sorunları olan bir ülke Türkiye. Geleceğini planlaması, alternatif siyaset tercihleri üzerinde konuşması gerekiyor. Geçmişin ezberleri ne dış politikada, ne de ekonomi, hukuk, eğitim gibi konulara yönelik politkalarda derde derman olabilecek gibi. Özellikle ekonomide tartışma kapsamının genişlemesi, Türkiye'nin ekonomi politikalarının hem yeni yapılanmalar, hem de kendi toplumsal ihtiyaçları bağlamında yeniden tasarlanması gerekiyor. Ne stratejik önem, ne de kısa vadeli sermaye akışları Türkiye'nin ihtiyacı olan kalkınma hızını otomatikman yaratabilmeye yeter. Türkiye'nin, dünyanın bugünkü konjonktüründe elde ettiği konum ve avantajları ancak sağlıklı ekonomi sayesinde toplumsal refaha çevirmesi mümkün. Bu açıdan bakıldığında Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) hazırladığı "Türkiye'nin Dönüşüm Süreci ve AB Karşıtı Patlama Riski" başlıklı bir rapor Türkiye'nin önündeki büyük meselenin satırbaşlarını ortaya koyarken, ekonomideki sarsıcı gelişmelere uygun politika alternatifleri üretilmediği taktirde bir milliyetçi geri tepme ihtimalini de gündeme getiriyor.
Her yıl 600 bin yeni iş gerekli 2001 yılında başlayan derin yeniden yapılanma neticesinde Türkiye kapitalizmi kabuk değiştiriyor. Eski sistem içinde ayakta kalabileceklerin büyük bir kısmının bu yeni yapı içinde yaşama şansı yok. Tarım, 15 yıl içinde büyük ölçüde tasfiye olacak, insanlar topraktan sökülecek. TEPAV verilerine göre 2001'den bu yana kapanan şirket sayısı hızla artıyor. Yalnızca perakende sektöründe, eğer Türkiye İspanya'nın kine benzer bir gelişme çizgisi içinde giderse, 2010 yılına kadar 86 bin esnaf piyasadan silinecek. Bu işyeri sahiplerinin büyük siyasi ve toplumsal tepkiler vermesi nerdeyse kesin. Türkiye'nin sadece emek piyasasına yeni katılanları mas etmek üzere her yıl 600 bin yeni iş yaratması gerektiği biliniyor. 21'inci yüzyıl ekonomisinde vasıfsız işgücünün istihdam edilme şansı düşük. Bunlara baktığınızda Türkiye'nin sağlık, eğitim, kamu idaresi ve sosyal güvenlik reformu, küresel eklemlenme sürecinde kayba uğrayacakları yeni şartlara hazırlama gibi artık ertelenemeyecek öncelikleri var. Bunun da ötesinde Türkiye'de yalnızca devletin değil özel sektörün de dünyadaki ekonomik dönüşümü iyi kavrayarak Türkiye için optimal politikalar üzerinde düşünce ve tasarı üretmesi gerek. Editörlüğünü yaptığım Foreign Policy dergisinin Türkçe baskısında da Manchester Üniversitesi'nden İsmail Ertürk bu ihtiyacı gündeme getiriyor. 1997 Asya krizinden sonra dünyada gerçekleşen finansal yapılanmayı özetleyen Ertürk, Türkiye'nin bu dönüşümü tam kavramadığını vurguluyor: Bu yeni ortamda Türkiye'nin büyük şirketlerden yatırım çekmek için hangi sektörde, hangi ürünün hangi üretim aşamasında rekabetçi gücü olduğunu kanıtlayan stratejik bir ekonomik plan hazırlaması gerekiyor. Bunun ana ayağı da sermayesi güçlü yabancı sermaye ve profesyonel yöneticilere açık, fakat Türkiye ekonomisine katkıda bulunacak bir iş modeline göre kurulmuş az sayıda bankadan oluşan bir bankacılık sistemi kurmaktır. Türk ekonomisi geçmişin yaralarını sararken uzun vadeye yönelik çalışmaları, bölüşüm sorununu ve dönüşümün yönetilmesi meselesini göz ardı etme lüksüne sahip değil. Bugünün dünyasını anlayıp geleceği kurmaya çalışmak artık ertelenemeyecek bir zaruret.
|