 |  |
  |
|
AB'ye neden içişleri değil de Dışişleri karşı?
Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı çıkan kesimler bizde de Avrupa'da da tabii ki var. Bu da çok doğal. Ancak AB üyeliğine karşı olan kesimlerden bazıları, Türkiye'nin AB ile müzakerelerini yürütmekle görevli ise, bu doğal değildir. Bunu neden vurgulamak gereğini hissettim derseniz. Önceki gün Bugün'deki yazısında Cengiz Çandar şöyle diyordu: - Bir Dışişleri yetkilisinden hafta sonunda işittim: "Dışişleri Bakanlığı, Türk devlet sisteminin en tutucu kurumudur. Mensupları arasında bir oylama yapılsa, yüzde 70, AB' ye karşı oy kullanır." Bu durumda hükümetin, Dışişleri'nin yüzde 30'una, Türkiye halkının yüzde 70'ine dayanması gerekecek... Cengiz Çandar'ın söylediklerini "Abartıyor herhalde" diye unutmaya hazırlanırken, dünkü Hürriyet'te Dışişleri eski Bakanı, emekli Büyükelçi İlter Türkmen'in şöyle yazdığını gördüm: - Türkiye'nin bugünkü politik liderliğinin ve siyasi çizgisinin AB çevrelerinde genellikle takdir edildiği ayrıca kaydedilmelidir. Ne var ki kurumlar arasındaki farklı yaklaşımların ve bürokrasinin bazı kesimlerindeki dünyaya kapalı zihniyetin sık sık soru işaretlerine yol açtığı da bir gerçek. Dışişleri bürokratlarının dünyaya kapalı olmaları tabii ki bir paradokstur. Doğal olan içişleri bürokratlarının dünyaya kapalı olması değil midir aslında? Ancak Dışişleri'nin yüksek kademelerinden emekli olup siyasete giren bürokratlardan bazılarının AB'ye karşı tutumlarını gözlemleyince, bunların daha çok içişlerine yatkın olduklarını düşünmemek de imkansız oluyor. Dışişleri'ndeki AB karşıtlığı yüzde 70 mi bilemem. Ama mesela CHP'deki Dışişleri'ne bakınca, Şükrü Elekdağ ve Onur Öymen'e karşı, İnal Batu'nun AB üyeliğinden yana olduğunu, daha doğrusu AKP ile AB'yi karıştırmadığını görüyoruz. Acaba bu da doğal mı? Çünkü muvazzaflıklarında NATO için çalışmış generallerin de, emekli oldukları zaman en koyu anti-Amerikan söylemleri seslendirdiklerini görmüyor muyuz? Kimin neye karşı olduğu konusunu bir kenara bırakarak Türkiye'nin AB ile müzakere sürecine dönersek... Şu anda acil çözüm bekleyen sorunlardan biri Türkiye'nin limanlarını Kıbrıs Rum gemilerine kapalı tutması noktasına kilitleniyor. TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, KKTC'de yayınlanan "Kıbrıs" gazetesi ile yaptığı söyleşide özetle şunları söyledi: - Limanlar açıldığı zaman bu dünyanın sonu değil aslında. Çünkü limanları ve havaalanlarını açmak asla tanıma anlamına gelmiyor. Güney Kıbrıs' ı tanımadan da limanları açmak mümkün. Mesela Tayvan, dünyada birçok ülke tarafından tanınmadığı halde, dış dünya ile ticaret yapıyor. Siyasi tanımanın belli bir formu vardır. Belirli şeylerin yerine getirilmesi ile dolaylı yönden tanımayı kabul edemez Türkiye. Tanıma, ben bu ülkeyi resmen tanıdım diye bir açıklama yapılmadığı sürece ne olursa olsun gerçekleşmez. Evet... Diplomasi sorunları çözme mesleğidir. Bizde ise bazen sorunları kronikleştirip bunları "Pozisyon" olarak kemikleştirme mesleğine dönüşüyor. Cengiz Çandar'ın söyleyişi ile "Dışişleri'nin hükümete attığı büyük bir kazık" olan ve "Kıbrıs Rumlarının tanınmadığına ilişkin ateşli sözcüklerle bezenmiş Deklarasyon"u bakalım Hükümet nasıl aşabilecek?
|