Faydalı bir öğlen yemeği
Perşembe günü bizim gazetenin yazar ve yöneticileri hep birlikte Deniz Baykal ile birlikte bir öğlen yemeği yedik. Bence faydalı bir yemekti. Neden faydalı olduğunu anlatayım. Bi kere, önümüze gelen yemekler şahaneydi. Neler yediniz derseniz, isimlerini söyleyemem. Bi tek, hepsinin de deniz mahsülü olduğunu çözebildim. Esas fayda buydu. İkinci fayda ise, gerek bizim gazetenin yönetici ve yazarlarının konulara ne kadar hakim olduklarını görmemizdi ve bittabi ki, Deniz Bey'in Türkiye'nin panoramasına ve konjonktürel vaziyetine hakimiyeti idi. Şu kadarını söylememe izin vermenizi isterim: Türkiye'nin bütün seçmenleri o masada olsalardı ve de Deniz Baykal'ı, o yumuşak, sevecen, tatlı ve kendinden emin üslubu ile dinlemiş olsalardı, müteakip seçimlerde CHP tulum çıkartırdı.
Böyle söylediğime bakıp da, karşılıklı yemek yedik diye yalaka bir yazı yazdığımı düşünmenizi istemem. Biliyorsunuz daha önce de yazdım, ben zaten "özürlü" bir seçmenim, kafamı kesseniz "sağ"a oy vermem. Devrimcilikten "malülen" emekli bir sosyal demokrasi hastasıyım. Keçi gibi de inatçıyım. Deniz Baykal'ın, genellikle, sadece parti politikalarını değil, kendi kişisel duruş ve duygularını da tam anlamıyla seçmene aktaramadığını düşündüğüm için, elbette "üstü kapalı" bir biçimde bu konuyu kendilerine sordum. Kurt politikacı tabii ki ne dediğimi anladı. Ve bazı açıklamalarda bulundu.
Seviyeli ve sorumlu muhalefet yaptıklarını söyledi. Buna bizim bir itirazımız olamaz. Gerek AB süreci, gerek Kıbrıs meselesi, gerekse Kuzey Irak'taki gelişmeler ve terör konularını, anlaşılır, vukuf sahibi ve Türkiye'nin birikimlerine sahip çıkan bir kavrayışla aktardı. Tespitlerine katılmamak mümkün değildi. Bunları zaten zaman zaman kamuoyuna da aktarıyor.
Ben şimdi, Deniz Baykal'ın gerek kibarlığından gerekse politikacı kimliğinden ötürü asla söyleyemeyeceği bir konuyu açmak istiyorum. İster katılır ister katılmazsınız. Ama çevrenizdeki "sol" seçmenlerle konuşarak test edebilirsiniz.
CHP'nin muhalefetinde veya kendini ortaya koyuşunda bir takım sorunlar var gibi görünüyorsa eğer, ki var, bunda seçmenin genel profilinin de bir etkisi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Türk seçmeni, evvelemirde "sol duyulu" değil "sağ duyulu!" bir seçmen. O yüzden "sol"un, bu seçmene ulaşması o kadar kolay değil. İkincisi ve belki de daha önemlisi, (çünkü solun seçmene ulaştığı dönemler de olmuştu) seçmenimizin popülizme yatkınlığı ve açıklığıdır. Türkiye'de siyasette bile, kahve edebiyatının akademik birikime galebe çalmasının altında yatan gerçeklik bu değil midir?
Deniz Baykal'ın anlattıklarına göre, CHP'nin öncelikleri ve hassasiyetleri, can alıcı ve etkili... Fakat bütün mesele bunların, halka ve millete hangi edebiyat ile aktarılacağı noktasında düğümleniyor. Zarf doğru... Fakat mazruf biraz tartışmalı... Zaman ve olaylar gösteriyor ki, "halkla ilişkiler", sempati-empati ikilemi, gerçekten artık büyük önem taşıyor. Allah kolaylık versin!
|