Diyarbakır'ın perde arkası
DİYARBAKIR.
Başbakan Erdoğan'ın hafta ortasındaki aydınlar buluşması ve ardından Diyarbakır'da verdiği mesajlar, ne "tesadüfi" bir süreç, ne de son gece üç beş metin yazarının becerisiyle ortaya çıkan cümleler değil. Diyarbakır'daki çıkış, Erdoğan ve iç kabinesi arasında günlerdir devam eden fikir teatisi ve sabahlara kadar süren strateji çalışmalarının eseri. Başbakan'ın çevresi, Diyarbakır açılımını "Kıbrıs politikası"na benzetiyor. Annan Planı'nda olduğu gibi "sivil irade" ilk kez devlet politikasında "yön değişikliği" yaptı . Gerçekten de çiçeği burnunda AK Parti hükümeti, iktidarının ilk döneminde tam bir çıkmaza giren Kıbrıs politikasında radikal bir evrime giderek Annan Planı' nı destekleme kararı almıştı. Kıbrıs politikasında "değişim" neyse, Kürt meselesinde yapılan da "resmi tezleri" benzer şekilde değiştiren bir açılım. Ve Diyarbakır dönüşünde ANA uçağında Başbakan'ın verdiği elektrikten anladık ki, Erdoğan doğruyu yaptığını, aksi takdirde olayın çözümsüzlük noktasına gideceğini düşünüyor. Başbakan bundan sonra topun Güneydoğulu vatandaşa, işadamına, siyasetçiye düştüğü kanaatinde. Hükümet "Kürt sorunu"nun varlığını kabul etti, geçmişte hatalar yapıldığını söyledi. Erdoğan, bu noktadan sonra PKK'yı dışlamak, örgüte kanarak dağa çıkan gençleri oradan indirmenin de oradaki siyasetçiler ve ailelere düştüğü kanısında. Erdoğan'ın iç kabinesinin de görüşü bu yönde. Yakınları, Başbakan'ın zaten bir süredir kafasında bu yönde bir zihinsel hazırlık olduğunu, konuyu önce Abdullah Gül ile ardından da diğer kurmaylarıyla yaptığı "strateji" çalışmalarıyla şekillendirdiğini belirtiyor. Hafta ortasında aydınlarla buluşmasında ortaya çıkan metinde Ömer Çelik'in izleri hissediliyor. Buluşma öncesinde herkeste Başbakan'ın "Kürt sorunu" lafını kullanmak istemeyeceği düşüncesi var. Ancak o, olayı olduğu gibi tanımlamayı seçiyor. Erdoğan'ın siyasi danışmanlarından Ömer Çelik, Diyarbakır'da CNN Türk'e "Bir sorunu çözmek için adını koymaktan çekinmemek lazım ama sorunu çözmenin metodu da belli. Mevcut anayasal düzen içinde" diyor. Diyarbakır gezisi öncesinde Hüseyin Besli, Akif Beki, Yasin Akdağ ve diğer danışmanların da katkısıyla oluşan metne Başbakan'ın koyduğu kavramlar yön veriyor. Başbakan'ın kafası berrak. Kavramsal bir metin ancak sokaktaki insanın da hissedebileceği bir üslup istiyor. Ve "geçmişle yüzleşme" ve "Bu benim sorunum" ifadeleri böyle bir çalışma sonrasında şekilleniyor. Dönüş yolunda Başbakan da kamuoyundaki algılama ve tepkilerden memnun. Konuyu, Kürt meselesi ve bunun çözümünü, mevcut polemik ve geziye yönelik eleştirilerin dışında, apayrı biz düzlemde düşünüyor. Baykal, Ağar ve Bahçeli'nin eleştirilerinin yankı bulmayacağı görüşünde. "Çözüm için ne üretmişler. Kan ve ölüm üzerinden oy hesabı olur mu?" diyor. Başbakan ve Dışişleri Bakanı'na sokaktaki ilginin "az" kalabalığın "cılız" olduğu gözlemini aktardığımızda, bunu önemsemediklerini görüyoruz. Dışişleri Bakanı Gül uzunca süredir görmediğimiz biçimde rahat ve keyifli. "O konuşma zaten televizyonlar içindi" diyor. Önemli olan mesajın verilmesi.
|