Tarihi gezide Diyarbakır'ı okumak
DİYARBAKIR.
Medyada alışageldiğimiz klişelere itibar etmeyin. Bugünü anlamanıza faydası yok. Bu bir "Diyarbakır çıkartması" değil; Başbakan'ı Diyarbakır Havaalanı'nda "insan seli" karşılamadı ve Erdoğan henüz bu kentteki "yaraları sarmış" değil. Ama burada önemli bir başlangıç yaptı; bir anlamda "tarihi" bir adım attı. Ağustos ayının en "medyatik" faaliyeti haline gelen gezi, bu ününü hak ediyor. Siyasi içerikten önce, atmosferi aktaralım. Başbakan'ın ANA Uçağı ile Diyarbakır'a vardığımızda, havaalanı yolunda ilk dikkatimi çeken, sokaktan geçen ve pencerelerinden bakan insanların "heyecansız görüntüsü" oldu. Normalde başbakanlar, bir ili ziyaret ettiklerinde, pencereden yarı beline kadar sarkan kadınlar, arabaların arkasında koşuşan çocuklar sıradan görüntülerdir. Diyarbakır sokaklarında ise, bir sessizlik, Toplu Konut devir-teslim töreninin yapıldığı alanda, tümü parti teşkilatından gelmiş cılız bir kalabalık vardı. Ama bu sizi yanıltmasın. Diyarbakır'ın kodları apayrı. Başbakan'a gösterilen ilgi düzeyiyle ilgili farklı tezler dinledim. Bölgeden bir AKP'li yönetici, kentteki tezahürat noksanlığını, Başbakan'ın Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'i ziyaret etmiyor oluşuna bağladı. Diyarbakırlı bir gazeteci ise, kent halkının defalarca "açılım" vaadiyle gelen siyasetçileri ağırladığını, Başbakan'ın son çıkışına sevinmelerine karşın, "temkinli" davrandıklarını söyledi. Ama en iyi açıklama, bölgeyi yakından tanıyan tecrübeli bir bakandan geldi. "Eski ile kıyaslaman lazım. Eskiden Ankara'dan bir Başbakan geldi mi, sokakta 4 kişiden 2'si zafer işareti yapardı. Şimdi en azından 4 kişinin 2'si selamımızı alıyor." Bu önemli. İşin gerçeği de Başbakan'ın, bu çok özel "kodları" olan "temkinli" Diyarbakır halkına, Türkiye'nin Kürt meselesini nasıl halledeceğine dair önemli mesajlar verdiği... Birkaç gün önce Başbakan'ın Aydınlarla buluşmasında "Kürt sorunu" sözünü kullanması, sorunun adını koyması, olayın etnik temelli bir mesele olduğu saptaması, yeni bir açılım olarak nitelendirilmişti. Başbakan dün çıtayı yükseltti. Öncelikle, "Kürt sorunu benim de sorunumdur" cümlesi var. Türkiye'nin neresinde olursak olalım, orada hepimizin sahiplenmesi, kafa yorması gereken bir mesele var, diyor. İkinci önemli vurgu; "çözüm adresi biziz." Yani siyasi irade bu sorunu çözebilir. Kürtlerin PKK ya da başka yerlere yönelmesinin gerek ve anlamı yok. Üçüncü önemli nokta da "Biz geçmişle yüzleşmeye hazırız" diyerek, bölge halkına da "Sizde küs kalmayın" çağrısı. Diyarbakırlılar ilk defa bir siyasinin ağzından, "geçmişte siyasi ve idari hatalar yapılmıştı. Biz bu hatalarla yüzleşmeye hazırız. Ancak geçmişin davalarının geleceğimizi ipotek altına almasına izin vermeyiz" sözlerini duydu. Erdoğan şöyle devam etti: "Ben bir şiir okudum diye, cezaevinde yattığım günlerde arkadaşlarıma (asla devletime kızgın ya da küskün değilim) dedim. Küskünlük olmaz... Bu millet, bu vatan hepimizin." Diyarbakır gezisi, her anlamda "tarihi". Türkiye bu lafları hiç duymadı, bu tarz "yüzleşme" çağrısını, Ankara'dan hiç işitmemişti. Bakalım şimdi duymaya hazır mı?
|