Genelkurmay'a sunulan rapor
Başbakan hafta başındaki Bakanlar Kurulu toplantısında 90'lardan beri işletilmeyen "Terörle Mücadele Yüksek Kurulu"nun daha işlevsel hale getirilmesi için Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'e talimat Verdi.
Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ'un birkaç hafta önce basının önünde yinelediği "Başbakanlık'a bağlı terörle mücadele koordinasyon merkezi" kurulması isteğinden sonra, devletin çeşitli birimlerinde hummalı bir hazırlık başladı. Gerçekten de aslında böyle bir merkeze ihtiyaç olduğu, bir süredir devlet içinde dile getirilmekte. "Terörizm" artık tek tük operasyon ya da polisiye önlemlerle frenlenemeyecek global bir sorun. İdeolojisi ve imkânları var. İş bu kadar dallı budaklı olunca, terörizmle mücadele de PKK'ya bir iki operasyon ya da üç beş El-Kaide sempatizanının yakalanmasından öte, geçen yüzyılda "komünizmle mücadele" konseptinde olduğu gibi "topyekûn" bir anlayış değişimi gerektiriyor. Düşünülen terörle mücadele koordinasyon merkezi de tüm boyutlarıyla (ideolojik mücadele, ekonomiksosyal politikalar, hukuki altyapı, psikolojik harp ve uluslararası ilişkiler)... Hükümet ilk aşamada "buna gerek yok, mevcut kurumları işletiriz" gibi bir tavır sergilese de, son Bakanlar Kurulu toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'den 1990'ların ortalarından bu yana pek işlevsel olmayan "Terörle Mücadele Yüksek Kurulu"nun yeniden canlandırılması konusunda bir çalışma başlatmasını istedi. Kurul, başbakan yanında ilgili bakanlar, Genelkuray İkinci Başkanı, MİT Müsteşarı ve MGK Genel Sekreteri'nden oluşuyor. Ancak bu isimler genel bir koordinasyon işlevi göremeyecek kadar "tepe"deler; personeli, kanunu, ödeneği ve yetkileriyle apayrı bir "çatı" ihtiyacı hâlâ ortadan kalkmış değil. İşte bu noktada güvenlik uzmanı M. Faruk Demir'in geçen ay hazırlayıp Genelkurmay'a sunduğu "Terörizmle Mücadele ve Hazırlık Merkezi" raporu, son derece ilginç öneri ve saptamalar içeriyor. Demir, PKK, El-Kaide ve türevleriyle ilgili şu ana kadar okuduğum analizler arasında en gerçekçi ve başarılı tabloyu çizdikten sonra, PKK'yla mücadele için 4, El-Kaide ile mücadele için 10 yıllık bir strateji öngörülüyor. Genelkurmay'da halen değerlendirilmekte olan raporda, terörizmle mücadele stratejisinin "uzun vadeli", "kapsamlı" ve hem ideolojik hem de uluslararası boyutlarıyla "topyekûn" bir mücadele olarak ele alınması gerektiğini vurgulanıyor. Yani polisiyle, diplomatıyla, psikologları, maliye uzmanları ve siyasetçileriyle daha "bütüncül" bir yapı. Eski MGK görevlisinin yürüttüğü çalışmada, Başbakanlık'a bağlı yeni terörizmle mücadele merkezinin hukuki ve işlevsel altyapısı da detaylandırılıyor. Devletin diğer birimlerinde de bu yönde çalışmalar var. Ancak bu rapor en somut "çatı"yı hazırlamış durumda. Buna göre "Terörizmle Mücadele ve Hazırlık Merkezi," Başbakanlık'a bağlı olarak bir vali ya da korgeneral başkanlığında ve MGK'nın eski yapısına benzeyen bir organizasyon şemasıyla çalışacak. Bu anlamda ABD, İngiltere ve İsrail'deki örneklerinden esinlenmiş bir yapı tarif ediliyor. Stratejik Planlama Dairesi, İstihbarat, Acil Durum ve Uyarı ve Kamu Diplomasisi gibi dairelerde çalışan personel, terörizmi zayıflatacak ekonomik politikalardan psikolojik operasyonlara kadar birçok konunun koordinasyonunda sorumlu olacak. Kurumda ilgili devlet birimlerinin temsilcileri, akademisyenler ve sivil toplum da yer alacak. Raporun "terörle mücadele savcılığı" ve "terörle mücadele mahkemesi" gibi unsurları tartışma götürür. Çünkü bu unsurlar fazlasıyla kapatılan DGM'leri çağrıştırıyor ve Türkiye'nin temel ihtiyacı "eskiye dönmek" değil güvenli gelecekler için "parlak çözümler" yaratmak. Ancak raporun operasyonel düzenlemeler, ortak istihbarat havuzu ve sosyokültürel stratejiler yolundaki tavsiyeleri son derece isabetli. Arka bölümdeki operasyonel şema, ilginç. Türkiye ve dünyanın geleceğini etkileyecek en önemli konuda sonunda birileri masaya somut öneriler koydu...
|