 |  |
Devlet garantili Ek Protokol
Dolmabahçe Sarayı'ndaki ofisinde dün görüşme imkanı bulduğumuz Dışişleri Bakanı Gül ile bürokratlarını yorgun ama rahatlamış gördük. Yorgunlardı; çünkü neredeyse 36 saattir hiçbiri uyumamıştı. Rahatlamışlardı; çünkü 17 Aralık'ta başlayan zorlu ve riskli bir süreç, kendi ifadeleriyle "Kazasız belasız" sonuçlandırılmıştı. En uzun geceyle ilgili biraz perde arkası bilgi aktaralım. Türk ve yabancı (İngiliz, Alman, Amerikalı) hukukçuların haftalarca süren çalışmayla hazırladıkları deklarasyona son nokta saat 19.00 sıralarında konuldu. AB Dönem Başkanı İngiltere'ye, Türkiye'nin Ek Protokol'u imzalamaya hazır olduğu bildirildi. Bundan sonrası birkaç dakikalık işlemdi: İngiltere'nin Brüksel temsilcisi John Grant, Türkiye Daimi Temsilciliği'ne Ek Protokol'u bir mektupla ulaştıracak, Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp de metni imzalayıp yine bir mektupla geri gönderecekti. İmzayla birlikte deklarasyon da yayınlanacaktı. Ancak bu birkaç dakikalık işlem bile Ankara'da 4 saatlik çalışmayı gerektirdi. Demiralp başkente İngiltere'nin mektubunu faksladı. Metin yine hukukçular kadrosunun desteğiyle noktasına, virgülüne kadar incelenip tartışıldı. Siyasi irade ve Dışişleri "ters bir şey" bulunmadığına ikna olduktan sonra Ek Protokol, deklarasyon ve mektupların birer örnekleri "Devletin üst düzeyi"ne gönderildi. Cumhurbaşkanı Sezer'e ve Genelkurmay'a. Yani "Garanti belgesi" alındı. Demiralp'e "Tamam, imzalayabilirsiniz" talimatı ulaştığında saat 23.00'ü gösteriyordu.
Rumlar'ın düşük profili Gül ve Dışişleri bürokrasisi bu adımla hem müzakerelerin açılmasının önündeki tek engelin aşıldığına, hem de Kıbrıs'taki tüm mevzilerin korunduğuna inanıyor. Katılıyoruz. Zaten Brüksel ve Londra'dan gelen ölçülü ve ihtiyatlı tepkiler bile bu tespiti doğrulamaya yeterli. AB'nin gerçekçi yaklaşımı yüzünden Rum yönetimi sesini fazla yükseltemedi. Rumlar'ın bu "düşük profil"i çok anlamlı. Çünkü kaygıları yansıtan soruların cevabını veremese bile "ipucu" diyebileceğimiz mesajlar içeriyor. Sorular malum: * Rumlar, müzakerelerin açılmasını veto edebilirler mi Yanıtlayalım: Hayır. * Müzakerelerde 35 başlığın her birinin açılıp kapatılması için AB'nin tüm üyelerinin onayı zorunlu. Rumlar salam politikası izleyerek, her onay için yeni bir adım atılmasını dayatabilirler mi? Limanların ve havaalanlarının açılmasından Rumlar'ın dönüşüne, Türk askerinin çekilmesinden Ankara'da diplomatik temsilciliğe kadar... Onu da yanıtlayalım; tabii bugünkü koşullara ve ortama göre: Mümkün ama AB'de güçlü destekçiler bulamazsa şantaj politikasını sürdüremez. Zira AB çevreleri hem bir gerçeğin farkında, hem bir utancın ezikliği içinde. Gerçek şu: Rum yönetimi AB'ye katılmadan önce Kıbrıs sorununun çözümleneceği vaadiyle üyelik anlaşması imzaladı. Ama tam tersine çözümü engelledi ve Kıbrıs sorununu AB'ye taşıdı. Şimdi Brüksel koridorlarında "Durup dururken başımıza bela aldık" öfkesinin rüzgarları esiyor. Utanç şu: AB'nin Rumlar'ın tuzağına düşmesiyle 450 milyonluk kıtayı 450 bin kişi rehin aldı. Dahası AB, kendisini bu tuzaktan sadece Türkiye'nin çıkarabileceğini biliyor. Son bir nokta: Ek Protokol sorununun İngiltere'nin dönem başkanlığında çözülmesi bizim için şans oldu. Örneğin Avusturya, Hollanda, Fransa, İskandinav ülkeleriyle bu kadar kolay geçemezdi. Tabii Yunanistan'la da. Bu yorumumuzu Gül'e de aktardık. Yüzüne geniş bir tebessüm yayıldı ve şöyle dedi: "İngiltere'yle çalışmak gerçekten zevk. Ama teyakkuzu elden bırakmadan."
|