 |  |
Birikim-donanım
Hazır, Başbakan Erdoğan yurt dışında iken kendisi hakkında bir yazı yazayım da içimi dökeyim. Amerika'dayken tutup da benim neler düşündüğümü merak edecek değil elbet. Ama danışmanlarına güveniyorum. Erdoğan döner dönmez, benim yazıyı özetleyip önüne koyacaklardır, "Bakın efendim siz buralarda yokken İlker Sarıer, neler yumurtladı" diyeceklerdir. Kritik bir dönemden geçiyoruz. Benim inancıma göre Başbakan'ın en fazla dikkat etmesi gereken konuların başında, Türkiye'nin iş hayatı ve iş yapan kadrolarının gidişatı hakkında temel stratejilerin izlenmesi geliyor. Daha anlaşılır hale getireyim: 80 yıllık Cumhuriyet sürecinde, Türkiye iş dünyası, temel sermaye yetersizliğine rağmen belli bir birikime sahip olabildi. Fakat dikkat edin, özellikle Amerika ve Avrupa'da ömürleri 200 yılları bulmuş çok sayıda şirket varken, Türkiye'de ömürleri ancak 70 yıla dayanabilen üç beş şirket ya var ya yok! Başarılı "aile şirketlerinin" dünyadaki oranı yüzde 40, ömür oranları ortalaması ise 24 yıl... Buna karşılık Türkiye'deki aile şirketlerinin ömürleri, kurucularının ömürleri ile sınırlı kalıyor. Bir sonraki kuşağa aktarılan aile şirketi sayısı çok az... Bu farklı yapıyı bir de, hızlandırmaya çalıştığımız özelleştirme süreci ile birlikte düşünelim: Köklü, tecrübeli, birikimli ve donanımlı dünya şirketlerinin, Türkiye şirketlerinin elindeki işleri birer birer alıp götürmesi, bu ülkede beklenmesi gereken bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka şekilde söylememe izin verin: Bugün kendi ihtisas alanlarında birçok işi yürütmeyi şöyle böyle öğrenmiş bulunan kadroların, yarın dev dünya şirketlerinde ayak işlerine bakan müstahdemler haline gelmesini düşünmek bile istemeyiz. Sayın Başbakan'ın dikkatinde bulunması gereken bir konu daha var ve yukarıda sözünü ettiğim tehlike, bu konuyla birleşince alarm zilleri bir miktar daha güçlü çalmaya başlıyor: İktidarın çevresinde topaklanmış kimi odakların, özellikle ihale işlerinde, kendi yandaşlarına iş ve kazanç imkânları açmak için gösterdikleri gayret ve çabalardan, Başbakan'ın bizzat haberi bile olmayabilir. Uzmanlık, donanım ve değerli kadrolar gerektiren çok önemli işlerin, o alanda yeterli uzmanlığı bulunmayan çevrelere takdim edilmesi, korkarım ki, ihtisaslaşmış kadroların tüketilmesine, uzman şirketlerin tükenip gitmesine, böylece Türkiye'nin "donanım birikimlerinin" tehlikeye girmesine sebep olabilecektir. Bir benzetme ile devam edersek; köprü imal edebilen bir şirketin, türlü ayak oyunları ile iş hayatından uzaklaştırılıp, köprü imalatının, hiçbir uzmanlığı ve birikimi bulunmayan "yandaş firmalara" aktarıldığını düşünelim. Köprünün güvenilmezliği bir yana, köprüleri güvenilir biçimde inşa edebilen birikimlerin yok olması tehlikesi de baş gösterebilir. Mesela Türk matbuatının özensiz bir biçimde yabancı sermayeye açıldığını varsayarsak, iki kuşak sonra, Türkiye'de gazete imal etmeyi bilen yerli kadrolar mumla aranır hale gelebilecektir. Yabancı sermayeye asla karşı değilim ama birikimlerimizi koruyan bir denge gerektiğini düşünmekteyim. Bir de, "yandaş çevreler meselesi" çok önemli! Türkiye bu anlamda özürlü ve sabıkalıdır biliyorsunuz.
|