 |  |
Gerilimin nedeni seçim telaşı mı?
Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle erken seçim istemek vatana ihanetse eğer, hain sayısı artmaya başladı. Hergün basında birkaç köşede bu konu işleniyor. Politika sayfalarında başkent kulislerine dayalı haberler yer alıyor, seçim tarihiyle ilgili tahminler ortaya atılıyor: Eylül'ün ikinci yarısı, yok Ekim'in ilk yarısı, hayır efendim Kasım'da mübarek Ramazan'ın hemen ardından... Hatta iktidarın sonbahardan itibaren üstlenmesi gereken siyasi sorumluluktan korkmaya, o nedenle -küçülerek gelme pahasına da olsa- seçimin kaçınılmazlığını görmeye başladığı ve el altından düğmeye bastığı fısıltıları da hızla yayılıyor.
AB ve ABD sıkıştırması Neler hükümeti korkutan sorumluluklar? AB sürecinin faturaları: Kıbrıs, ruhban okulu, Güneydoğu, Ermenistan'la ilişkilerden başlayın, sayın sayabildiğiniz kadar. Deniyor ki, AB'nin ek protokolun imzalanmasının Rum yönetimini tanımak anlamına geldiğini açıklaması bile AK Parti'yi karıştırmaya yetecek. Ayrıca ABD'nin Suriye ile İran'ı tecrit etme politikalarına Ankara'nın tam, açık ve kararlı desteğini istemesi, bunu ilişkilerin düzelmesinin ölçüsü kabul etmesi de iktidarın geceleri kabus görmesine neden oluyor. Bir de saydığımız bu başlıkların herhangi birindeki tökezlemenin kırılgan ekonomide yol açacağı dalgalanmaları düşünün... Önümüzdeki dönemin senaryosu böyle yazılırsa, AK Parti'nin önünde sadece iki seçenek kalıyor: Ya her türlü sonucu (parçalanmak, Meclis içindeki ve dışındaki muhalefeti güçlendirmek dahil) kabullenerek devam etmek ya da erken seçime gitmek.
"Çıkar ortaklığı" kuşkusu Siyasi kadrolarda bu senaryoya inananlardaki yaygın kanı: Erdoğan ilk seçeneğin faturasını göze alamaz. Çünkü kendi eliyle iktidar alternatifi yaratır. Dahası, Erdoğan'ın cesaret göstermesi CHP'nin de işine gelmez. Zira sadece iktidar değil, muhalefet alternatifi de doğmuş olur. Böylece alternatif kaygıları, iktidar ile ana muhalefetin çıkarlarını buluşturuyor. Analizlerini bu senaryoya dayandıranlar AK Parti ile CHP arasında giderek dozu yükselen ve kurumların da karıştırıldığı gerilimi de bu "ortak çıkar"a bağlıyorlar. Yani dar alanda paslaşma. İkilem yaratma. İkilemi körükleme. Bu şekilde farklı ve ılımlı sesleri boğma. Alternatifin doğmasını, gelişmesini engelleme... ANAVATAN lideri Erkan Mumcu'ya bu değerlendirmeyi anlatıp, görüşünü sorduk. İlginç bir değerlendirme yaptı: "Karşılıklı duyarlılıkları kaşımaya dayalı bu gerilim, kesinlikle danışıklı döğüş. Çünkü işlerine, çıkarlarına gelen konularda bal gibi uzlaşıyorlar. Örnek mi? İşte RTÜK yasası, işte partilere Hazine yardımının koşullarının ağırlaştırılması. İkisi de Cumhurbaşkanı'ndan 'Anayasa'ya aykırı işler yapıyorsunuz' uyarısıyla dönmesine rağmen elbirliğiyle yeniden çıkardılar. CHP, Hazine yardımıyla ilgili teklifini 'IMF programının sonuç vermemesi nedeniyle tasarrufa gitmenin daha da önem kazandığı' gerekçesine dayandırdı. AK Parti de, ekonomik politikalarının başarısızlığının itirafı anlamına gelen bu gerekçeye oy verdi." Bu senaryoya rağmen biz bu yıl seçime gidilmeyeceği görüşümüzü koruyoruz. Mumcu'ya "Siz ne düşünüyorsunuz" diye sorduk. Yanıtı: "Bu yıl seçime gidilirse, iki yıl sonra tekrar seçim olur!"
|