|
 |
 |
 |
|
|
Tek dişi kalmış Fehriye
Belçika'nın Fehriye Erdal'a neredeyse 'Meryem Ana' muamelesi yapması, Batı'yı doğru okumak için taze bir fırsat. Tabii bu muamele görünürde yargı erkiyle ama gerçekte çok daha karanlık bir manivela ile yürütülür. Her zamanki 'ne yapalım yargı bağımsızdır' üfürüğü Batı'nın Doğu'ya sürekli satabildiği bir yalandır. Avrupa'nın 'öteki'ne yönelik bu fasılasız sahteciliğini Feriye fırsatı ile kökünden okuyabilmek için biraz geriye, Özdemir Sabancı'nın öldürüldüğü günlere gidelim: Hatırlayanlar vardır; profesyonel 'komplo' tefsirciliği yapanlar bu cinayet hakkında değişik yorumlarda bulunmuştu. Bunlardan hakiki bir profesyonel olan Mahir Kaynak'a göre Özdemir Sabancı cinayeti aslında Sakıp Sabancı'ya verilen çok ağır bir mesajdı. Zira merhum Sakıp Sabancı hazırlattığı rapora uyarak Güney Doğu için 'Bask modeli'nden söz etmişti. Bu da resmi ve sivil 'millici' kurumlarca tepki ile karşılanmış, mesela rahmetli Türkeş gazaba gelmişti. O sırada Mahir Kaynak ile hemen hemen aynı anda bu fakir de bir 'amatör komplo tefsircisi' olarak yazdığım organda ve görüşümü soran bir iki mecrada başka bir yorum yapmıştım. Kanaatimce Sabancı, ağabeyi 'Bask Modeli'nden dem vurduğu için öldürülmemişti. Olayın arkasında Avrupa motorlu taşıt üreticilerinin parmağı olabilirdi. Zira merhum Özdemir Sabancı edindiğim duyumlara göre Toyota ile birlikte büyük bir hamleye hazırlanıyordu. Sakarya'yı su kanalı haline getirip Karadeniz'e döküldüğü yere dev bir liman yapmak, Türkiye'nin AB ile 'Gümrük Birliği' içinde bulunmasından yararlanıp yılda bir milyon Japon aracını Avrupa'ya salacaklardı. Gümrüksüz Japon arabaları hayli ucuz olacak ve Avrupa otomotiv sanayini büyük zarara uğratacaktı. Böyle demeye getirmiş ama Mahir Kaynak'ın tefsirini öğrenince kendi yorumumu bana çok akılcı görünmesine rağmen- rafa, kafamın içinde bir yere defnetmiştim. Kaynak'tan daha iyi mi bilecektim? Belçika ile Fehriye muhabbetinin son merhalesinde kafamdaki fikir mezarını eşeleyip eski yorumumu geri çağırmak zorunda kaldım. Adamlar sanığı iade etmedikleri gibi şimdi de Sabancı ailesinin 'katili bari siz yargılayın' başvurusunu da reddediyorlar. Başta da ifade ettiğim gibi bütün bu 'katil korumacılığı' Batı'nın geleneksel 'bizde yargı bağımsızdır' üfürüğü ile gayet pişkin bir biçimde sürüp gidiyor. Daha önce genel bir arama sırasında da sergilenen 'katil korumacılığı' üstüne bu sütunlarda Batı'ya yönelik eleştirilerim bağlantılı terör örgütünü çok kızdırmış, cezaevindeki hücre liderlerine pek edebi küfür ve tehditler yazdırtmıştı. Resmi denetimden geçerek gelebilen bu nazik tehdit mektuplarında en çok, Türkiye'ye getirilecek bir sanığın işkence göreceği ve cezaevlerinde infaza tabi tutulacağı hususu üzerinde duruluyordu. İşte şimdi bu risk yok ama Belçika'nın kutsal (!) yargı erki Fehriye korumacılığını sistematik olarak sürdürüyor. Her türlü ilkelliğe dönüş yeteneği açısından Avrupa dünyanın en bereketli coğrafyasıdır. Sistematik ırkçılığın beşiği olan bu toprakların adeta 'adaletin cenneti' olduğu yolundaki yaygın kanaat, aslında sadece içe dönük bir duyarlılığın evrensel bir örnek diye pazarlanmasından kaynaklanmaktadır. Gönülden veya cepten Batı havarilerinin halkımıza yaptığı 'hukuk diyarı Avrupa' propagandasını etkin kılan da bu çarpıtmadır. Doğrusu Avrupa yargı çarkı kendi insanına karşı olabildiğince adil davranma konusunda hakikaten mükemmele yakındır. Fakat aynı çark 'öteki'ne karşı adeta mutlak bir kararlılıkla daima haksızlık yapmaya şartlandırılmıştır. Bunu kanıtlayan sayısız kesinleşmiş dvar. Avrupalı değilseniz, oralarda açacağınız yüzdeyüz haklı bir dı muhakkak kaybedersiniz. Buna beş tane bile istisna gösterilemez. Batı'nın en uygar ülkelerinden biri olan Norveç'li hakimin -hem de baktığı dava ile ilgili olarak- Türk işadamına söylediği sözler Batı'nın yargı ahlakını simgeler. (Norveç Orman İşletmesi sözleşme yaptığı bir Türk'ün anlaşmalı malını üç kuruşluk fiyat farkının cazibesiyle başka bir Türk'e satmıştı. Hukuken o yaklaşık 4 milyon mark tazminat ödemesi gerekiyordu.) -Sen haklı olabilirsin ama Norveç'in Türkiye'ye bağışlayacak 4 milyon Markı yoktur. Batılı kendi insanına adil, başkasına zalimdir. Mehmet Akif'in 'tek dişi kalmış canavar' tanımına bütün batı devletleri her an tekrar tekrar müstahak olabilir. Bu yüzden Batı ile ilişkilerini bu değişmez kurala göre düzenlemedikçe her zaman pişman olmaya mahkûmdur.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|