|
 |
 |
 |
|
|
Altı yıl geçti, hâlâ yerdeyiz!
Okuduğunuz başlık ilk bakışta anlamsız gelebilir. Lakin... Değildir... Söyleyelim nedenini...
Sekiz yıl önce Çetin Altan'ın bir yazısından alıntı yaparak başlamıştık yazımıza. Şöyle demişti usta: "14. Louis şatafatlı bir imparatordu. Ne sinema gördü hayatında, ne uçak, ne televizyon, ne internet, ne otomobil, hatta ne de bir tren. Bugün herhangi bir apartman kapıcısı çok daha renkli bir dünyadan geçiyor 14. Louis'ye kıyasla. Bir de 25. yahut 30. yahut 300. yüzyılı düşünün!"
Gerçekten de çok farklı olabilecek mi önümüzdeki yüzyıllar, diye biz de sormuştuk o zaman, ustanın yazısı üzerine... Geleceğe ilişkin kehanetlerin bazen yaşananlar karşısında "güdük" kaldığı; bazen de hayallerin yaşanacakların sınırını kat kat aştığı, deyim yerindeyse "uçtuğu" olabiliyordu pekala. Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, beş yüzyıl öncesiyle bugünkü ya- şam standartları arasındaki asıl farklılık "geçen asır" içinde gerçekleşti. Yani 1800'lerdeki günlük yaşamla 1400'lerde yaşananlar arasında derin uçurumlar yoktu. Hele Osmanlı toplumunu düşünürseniz ve Osmanlı ülkesini kıyaslarsanız; 1800'lerle 1400'ler arasıda çok bir şeyin değişmediğini fark ederdiniz. (Bunu, geçtiğimiz günlerde Topkapı Sarayı'ndan yayın yaparken bir kez daha görmüştük. Uzun asırlar boyunca Saray'daki yaşam kalitesi açısından hemen hiçbir şey değişmemişti.) Belki geçen yüzyılın sonuna doğru bir iki yeni buluş, yaşamı kolaylaştıran birkaç enstrüman Osmanlı'nın da dünyasına girdi. Ama bunlar değişim ya da devrim olarak anılabilecek adımlar değildi. Velhasıl... Dünyada ne olduysa son yüzyılda oldu. Ol nedenle, 500 yıl sonrasına ilişkin düşler kurarken belki de fazla uçmamak gerekiyor. Kim bilir belki de çok fazla şey değişmez. Son çeyrek yüzyıldaki kimi kehanetlerin "fos" çıkması da doğrusu bu olasılığı güçlendiriyor. Örnek mi istersiniz? 1970'li yıllarda siyah-beyaz televizyonumuzun çok reytingli dizilerinden birinin adı "Uzay 1999"du. Güya 1999'da insanlık Uzay Çağı'nı yaşayacaktı. Gökyüzümüz uzay araçlarından TEM yoluna dönecekti. Hepimiz ışınlanacaktık. Aradan altı yıl geçti, hâlâ yerdeyiz. Yalan mı? Orwell'in "1984" kehanetinin üzerindense 21 yıl geçti. Biri sizi gözetliyor olsa da zaman zaman; Orwell'in kastettiği bambaşka ve tek kişinin diktatoryasında korku dolu bir dünyaydı. Şükürler olsun hâlâ herkes kendi diktatörüyle ya da liderleriyle yaşayıp gidiyor işte. 2001 Uzay Yolu Macerası da ünlü yönetmen Kubrick'in kehanetleri üzerine kurulmuştu. Kubrick dört yıl öncesini görebilmiş olsaydı neler düşünürdü kim bilir? Ya gerçek dünyada "fos" çıkan hayaller? 1969'un temmuz ayında Neil Armstrong, Apollo 11'den aya ilk adımını atarken "bir insan için küçük, insanlık için büyük bir adım" demişti. O adım bir insan ölçeğinde kaldı gitti. İnsanlık ayı terk etti. Ayda yaşama sevdasından vazgeçti. Şimdi mehtaplı gecelerde seyrettiğimiz ay NASA'nın hurdalığından başka bir şey değil. Şimdilik, dijital ihtilalle internet devriminden başka bir şeyin ışığı düşmüyor gelecek yüzyıla... Kehanetler anlamsız kalabilir...
Neden hatırlattık ki bunları? Kırk-elli yıl önce, ulus devletlerin ortadan kalktığı ortak bir Avrupa hayal edenlerin düşlerini de hatırlayınca... Galiba çok da uçmamak gerektiğini düşünüyor herkes İşte hâlâ yerdeyiz...
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|