|
 |
 |
 |
|
|
Kalanlara dair...
Uluslararası güçlerin de dayatmasıyla, birdenbire, Türkiye'nin önüne en önemli sorun olarak çıkıverdi "Soykırım" iddiaları... Oysa hiç beklenmeyen bir gelişmeydi bu... Hatırlayın 17 Aralık öncesini... Hatırlayın Brüksel'de sabahlara kadar süren yaman pazarlıkları... Nice zorlu konularda sağlanan "zoraki" uzlaşmalardan sonra, bütün yurtta ve de dış temsilciliklerdebayram havası esmişti. AB ile Türkiye arasında artık ciddi hiçbir sorun kalmamıştı. Ekim ayında başlayacak müzakereler de, doğal sürecin parçası olacaktı. O süreç uzun da olsa, sonucundan kimsenin şüphesi yoktu sanki...
Ya da biz öyle sanıyorduk. Şimdi yalnız AB de değil; AB ve ABD kıskacında, hatta Rusya'ya kadar uzanan bir kuşatmada sıkışmış görünüyor Türkiye... Sıkıştırılıyor. (Sıkıştırılmanın sebebinin sadece bir tarih tartışmasına nokta koymak amacı taşıdığını düşünmek için, uluslararası çapta "safdil" olmak gerekiyor ya... O ayrı konu...) Ama... Neticede... Ok yaydan çıkmış görünüyor. Başbakan da "Hodri Meydan" dediğine göre, dönüşü olmayan bir yola girilmiş oluyor. Eninde sonunda; şu anda nasıl olacağı kestirilemeyen bir "platform" da masaya yatırılacak soykırım iddiaları. "Eninde sonunda" ve "öyle ya da böyle" bir sonuç çıkacak bu platformdan. Bu sonuç kimleri mutlu edecek, kimleri mutsuz? Ya da kimler ne kadar tatmin olacak ortaya çıkan sonuçtan? Daha da önemlisi, 90 yıllık bir "iddia" yı ve tartışmayı sona erdirmeyi yetecek mi bu yeni süreç? Bunları şimdiden söylemek zor... Bilinen, Türkiye'nin dersini çok iyi çalışması gereken zorlu bir sınavın kapısına -beklenmedik bir şekilde- getirildiği...
Bizim altını çizmek istediğimiz nokta ise çok farklı... O "platform" daki tartışmaların "ateş" i ne olursa olsun... O "ateş" in bizim buralara "sirayet" etmemesi zorunluluğu... (Futbolda, "başkanlar" arasında yaşanan gerginliğin ve söz düellosunun "taraftarlar" dan uzak tutulmaması mecburiyetine benzer bir durumla karşı karşıya kalınabilir...) Yani... Türkiye'de "Kaybolan Renkler" in arasında hayli azınlıkta kalan bizim Ermeni yurttaşlarımızı, tartışmaların yaratacağı gerilimden koruma keyfiyeti bu coğrafyanın çoğunluğuna ait bir sorumluluktur. Elbette, onların da kanaat önderleri düşüncelerini ortaya koymalıdır. Hatta ve belki de yalnızca onlarla, yani "kendi aramızda, biz-bize" bu sorunu çözsek belki en doğrusu olurdu. "Elin diasporası" na söz bırakmadan, kendi iç meselemiz olarak konuşup bir sonuca ulaşsak... Ama öyle olmayacağı besbellidir. Madem ki öyle olacaktır; hiç değilse bu süreç "kalan renkler" i de soldurmadan geçip gitmelidir. Nasıl olsa geçecektir bu da!.. Neleri atlatmadı ki bu ülke!.. Geçerken iz bırakmasın hiç değilse!..
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|