Rezaletin özgürlüğü!
Baştan söylemeliyim ki... Meslek hayatım boyunca her türden "sansür"e karşı durdum, belgesel, yazı, ya da sohbet, her fırsatta, her platformda "sansürlü yıllar"a bir biçimde gönderme yaptım, trajik yasaklama öyküleri anlattım, sansürsüz yıllar(!) diledim... Şiir, roman ya da yazdığı bir şarkı sözü için yasaklanan şair, şarkıcı ya da sanat adamının hatıratını kayda almaya çalıştım.. TRT'nin yıllar yılı "yasaklı"ilan ettiği Müslüm Gürses ya da Orhan Gencebay gibi "arabesk" çıkışlı yorumcuların, "kaderli-kederli şarkılar"ını özgürce söylemesine... Yine, siyah beyaz ekran yıllarının "despot yönetimleri"nce, skeçleri sansürlenen oyuncuların, dizileri yakılan yönetmenlerin, türküleri tahrif edilen türkücülerin, politik nedenlerle programları kaldırılan yapımcıların, kendilerini engelsiz bir biçimde ifade etmelerine... RTÜK'ün gadrine uğramış kanal ya programların kararmamasına.. "Bakanlık Sansürü"ne uğramış yüzlerce sinemacının, "Demokles'in kılıcı"nı hissetmeden rahatlıkla film çekmelerine... Kitapları yakılan, yasaklanan yazarların, kalemlerinin keskin olmalarına ve özgür düşünmelerine... Heykelleri kaldırılan heykeltraşların, çamuru bal eylemelerine... Şiirleri yasaklanan şairlerin, kelimelerle dansına.. Ve düşünceleri için yargılanan aydınların, sınırsız muhabbetine inandım...
 Ama gelin görün ki şimdi, "fırtına gibi" estirilen bir konuya ilişkin "ters vuruş" yapmak istiyor ve "sansürcü" ilan edilmeyi göze alıyorum... Çünkü bir ikiyüzlülük görüyor, "hırsız"ın "ev sahibi"ni bastırmaya çalıştığına inanıyor ve hırsızın hiç mi suçu yok diye soruyorum!... Bu arada kim ne derse desin RTÜK Başkanı'yla tek bir cümlede buluşuyorum! Ben de sözü edilen, konusu yapılan ve özetle "kaynana, dırdır ve gözetleme sektörü" denilen programların, rezaletin, tahribatın, hakaretin ta kendisi olduğuna inanıyor... Ve bu "vıcıklık dünyası"na bakmaktan tabii ki utanç duyuyorum... Ve Fatih Karaca'yla, durdurmak, yasaklamak, karartmak fiillerinde değil, utanmak eyleminde yanyana geliyorum... Ve elbette ki bu rezil görüntü kirlilikleri için, "yanlış yapılıyor" diye fikrini söyleyenlere... Gösterişli kelimeler kullanarak, hatta, "özgürlük, isyan, demokrasi" gibi kavramların ardına sığınarak cevap verenleri gördükçe kahroluyorum..
Yazık çok yazık... İnsanlık tarihinin en yüce kavramlarının, "insanlıktan bi haber" meseleleri için kullanıldığını görmek yaralıyor insanı.. Elbette, "sansürsüz yıllar", tabii ki "kararmasın ekranlar" hiç şüphe yok ki "özgür televizyon"... Ama "dırdırı, dikizlemeyi, gelini, kaynanayı, kıçı b..klu prensi, prensesi savunma seferberliği" sırasında..(!) Bu "ekran ucubesi programlar"ı şirin gösterenleri... Her türlü kepazelik için güya demokrasi (!) isteyenleri... Bu beyin ve yürek tahribatı yüksek programları aklayanları.. "Ahlaksız teklifler" için özgürlük talep edenleri.. Ve "ahlaksız ticaret"i koruyacağım diye isyan(!) çıkaranları gördükçe isyan ediyorum!
Bir de... "Halkın eğlencesi kısıtlanıyor" başlıkları... Ya da "halkın sevdiği programlar için isyan, demokrasi ve özgürlük" talep edilen sayfalar arasında "halkın yarınları"na dair tek bir kaygı, tek bir endişe dile gelmemesine daha çok kahrediyorum... Bu gözetlenen ve her türlü haltın yendiği evleri(!) "yüksek ses"le savunan bu bey ve paşaların, bu kepazeliğin "bumerang" misali kendi "evler"ini de, kendi çocuklarını da vuracağını hesap etmemelerine şaşıyorum!
Bu arada bu "şarlatanlık" için özgürlükçü kesilenlerin, rezaletin özgürlüğünü isteyenlerin.. Hemen hemen aynı gün ve saatlerde gelişen bir başka "basın sansürü"nü... Yani, "Fethullah Gülen" yazı dizisi nedeniyle Cumhuriyet gazetesine konan yasaklama kararını görmezden gelmelerini, bu konuda tek bir "isyan" etmemelerini ikiyüzlülük olarak değerlendiriyor.. Hayatın vicdanına bırakıyorum....
|