 |  |
Vekillere özgürlük
İktidar ve ana muhalefet partilerinde son günlerde birbirini izleyen istifalara bakıp, "Bu Meclis de eskilerine benzemeye başladı" diye düşünenler hızla artmaya başladı . Gerçekten de 3 Kasım 2002 seçimlerinde Meclis'e sadece AK Parti ile CHP girmişti. Bir de 8 bağımsız. Şimdi 6 üyeyle DYP ve Yaşar Nuri Öztürk'ün Halkın Yükselişi Partisi de temsil ediliyor. 3 Kasım ve tamamlayıcısı Siirt seçimleri sonrası AK Parti 365 üyeye sahipti, -CHP'den ayıplı transferlerle 369'a kadar çıktı- şimdi 363 sandalyesi var. CHP ise 177'den 169'a indi. Önümüzdeki günlerde, bu tabloda daha epey değişiklik olacağı da belli, zira en az 25-30 milletvekili ceplerinde istifa mektubuyla dolaşıyorlar: CHP'deki Baykal muhalifleri, gerek sağda, gerekse solda yeni oluşumların ortaya çıkmasını bekleyenler... AK Parti'nin bu beklentileri kırmak ya da istifa havasına girenleri sindirmek için bazı arayışlar başlattığı anlaşılıyor. Kulislere yansıyan bilgilere göre, Siyasi Partiler Kanunu'nda değişiklik için CHP'ye bir dizi öneri iletti. Örneğin, transfer olan milletvekillerinin partisine Hazine yardımı yapılmaması gibi. Partisinden istifa edenin milletvekilliğinin de otomatik olarak düşmesi gibi. En ilginci, istifa eden milletvekilinin, bir sonraki seçimde mevcut partilerden adaylığının yasaklanması teklifi. Gerekçesi bile hazır: "İstifa temel bir haktır. Ancak istifa eden milletvekilinin, aynı seçimde seçmene başka bir program sunan ve seçildiği siyasi partinin programıyla yarışan diğer siyasi partilere girmesi, seçmene karşı sadakatsizliktir."
Ya parti içi demokrasi? Katılmamak mümkün değil. 1978'de Ecevit'in ünlü otel transferleriyle kurduğu hükümetten bu yana, sağdan seçilip sola ya da soldan seçilip sağa geçen o kadar çok omurgasız görüldü ki... Ancak bu gerekçeyle, tüm istifaların etik dışı kabul edilmesi gibi bir genelleme hatası yapılıyor. İstifaya zorlananlar, dışlananlar, ayrılmaktan başka çare bırakılmayanlar ne olacak? Bu gözdağı nedeniyle, istenmediği yerde durmak zorunda mı kalacak? Ev sahibi kapıyı gösterirken zoraki misafirliğini sürdürecek mi? Daha önemlisi, bu kopmalarda parti yönetimlerinin günahları sorgulanmıyor. Özellikle ikisi: * Kan uyuşmazlığı yaşanacağını bile bile "Vitrin süslemek için" kamuoyunda tutulan bazı isimleri baştacı etmek. * Parti içi demokrasiyi çalıştırmamak. Hatta parti içi demokrasiye katlanamamak. Bugün Hollanda, Belçika, İtalya, Danimarka, Almanya koalisyon hükümetlerince yönetiliyor. Hepsi de birkaç sandalyelik hassas dengeler üstünde duruyor. Ama hiçbirinde milletvekili transferi görülmüyor. Görmek bir yana, akla bile gelmiyor. Sadece saydığımız ülkelerde değil, AB'nin hiçbir üyesinde. Neden? Çünkü aday belirlemede parti lideri tek seçici değil. Her seçim bölgesinde adaylar partinin kayıtlı üyelerince kararlaştırılıyor. Bu da milletvekilini lidere değil, partisine ve seçmenine karşı sorumlu konuma getiriyor. Gücünü tabandan alan milletvekillerinden oluşan partide, lider diktatörlüğü mümkün olabilir mi? İktidar ve ana muhalefet madem Siyasi Partiler Yasası'na el atmaya niyetlendiler; sistemin Kopenhag Kriterleri'yle asla bağdaşmayan bu ayıplarını da temizlemeyi düşünmeliler. Değil Meclis Genel Kurulu'nda, parti grubunda bile liderden izinsiz kürsüye çıkamayan ağızları bağlı ve bağımlı milletvekilleri yerine, düşünce ve ifade özgürlüğünü sonuna kadar kullanan temsilcilerden oluşan bir yapıyı kurma zamanı geldi. Ne demişti Mao: Bir çiçek açsın, bin fikir yarışsın...
|