Aykırı Nazi muhabbetleri
International Herald Tribune gazetesi, İslam karşıtlığı açısından sıkı bir malzeme bulmanın mesleki (!) heyecanı içinde, Belçika Yahudileri'nin Nazilere oy vermesini değerlendiriyor. Bu gazeteye konuşan avukat ve aynı zamanda Musevi ilahiyatçı olan Henri Rosenberg yeni haçlı seferinin ısmarlama düşmanını bininci kere daha teşhis ediveriyor: -Müslümanların inançları doğru değerler üzerine inşa edilmemiştir! Nazi-Yahudi işbirliği ve açıklanan gerekçeye bakın. Oyun mu, vehim mi, kaza mı; belli değil. Hangi tarafından bakarsak bakalım; Avrupa'nın ırkçılıkta en aşırı partisi olarak kabul edilen ve kökenlerinde Nazilerle işbirliği sabıkası bulunan Vlaams Belang'a 'Müslümanlardan korktukları için' oy veren Belçika Yahudilerini Aristo mantığı ile anlayabilmek mümkün değil. Şüphesiz bu garip tercih yüzünden İslam adına kendini sorumlu hisseden herkesin bir muhasebe yapması şarttır. Ancak, hangi sebeple olursa olsun, bir kısım Müslümanların Yahudileri Nazilerin kucağına itecek kadar ürküntü uyandırabilmesi yine de kolay çözülecek bir muamma değil. Nitekim öyle olduğu için, son mahalli seçimlerde Anvers kentindeki dindar Yahudilerin Vlaams Belang'a oy vermeleri Belçika Siyonist Örgütü'nü çok fena kızdırmış bulunuyor. Kimin aklına, ortalama Yahudi'nin İslam'a, Siyonist Yahudi'den daha 'aykırı' durabileceği gelirdi? Tarihin hiçbir döneminde Yahudilere karşı ırkçı uygulamalara girişen bir İslam devleti ve toplumu görülmemiş iken, Belçika'daki Müslümanlar bu inançtaki insanlar için nasıl Nazilerden daha ürkütücü olabilirler? O Naziler ki, İspanya'nın on beşinci yüzyıl sonunda Müslümanlarla birlikte Yahudilere de uyguladığı zorla din değiştirme veya ülkeyi terk ettirme siyasetinden sonraki en büyük beşeri fitnenin mimarlarıdırlar. Yeryüzünde tescilli tek soykırımın failleri ile, Müslümanlar aleyhine ittifak yapabilen Yahudi insanı, kim için nasıl bir mesaj oluşturuyor? Benim çıkarabildiğim en anlamlı sonuç, insan topluluklarının ve siyasi tabakalaşmaların geliştirdiği davranışlardaki şekilci mantığa sığmazlıktır. Her devirde böyle tuhaf bağlantı, buluşma ve ittifakların bir tür tutarlılıkla gelişebildiğini görürüz. Mesela son zamanlarda dazlak Almanların bir kısmında Türklere karşı yer yer görülmeye başlayan nispeten daha ölçülü yaklaşım da ilk bakışta, bu zihniyettekilerin var oluşları ile çelişkilidir. Almanya'daki Türklerin çıkardığı yayın organlarından TEAM dergisinin son sayısında bunun çarpıcı bir örneğini buluyoruz. Bıçkın bir Türk delikanlısının işlettiği kafede 'neo-nazi' olduklarını gizlemeyen gençlerin sorulara verdikleri cevaplar, görünür çelişkiye karşı sağlam bir tutarlılık arz edebiliyor: -Neden bir Türk'ün işlettiği kafedesiniz? -Burada kendimizi rahat hissediyoruz.. -Türkler sizin için bir düşman değil mi artık? -Hayır! Türkler Almanlara iş yerlerinde iş veriyorlar. Üretip ekonomiye katkıda bulunuyorlar. Bizim Türklere düşman olmamıza bir sebep yok. Türkler bize yardım ediyorlar. Cebimde para olmadığı zaman açlıktan ölsem bir Alman'ın lokantası bir lokma ekmek vermez. Ama Türk'ün yerine gidip rica edince karnımızı doyuruyoruz. Cebimizde para olmayınca yemeğimizi yiyip ücretini daha sonra ödeyebiliyoruz. -Peki sizin düşmanınız kimler? -Almanya'da çalışmadan devlet kasasından geçinen yabancılara düşmanız. -Türkiye'nin AB üyeliği konusunda ne düşünüyorsunuz? -Kesinlikle karşıyız. Türkiye AB'ye girince milyonlarca işsiz Türk buraya gelecek. Ortam yine gerilecek. Biz aç kalacağız. Birbirimize düşman oluruz..
 Bugünün Nazi'si artık mutlak bir Türk düşmanı olmayabiliyor. Ama bugünün Yahudi'si, Müslümanlardan duyduğu korku (?!) yüzünden dün kendisine soykırım uygulayan Nazi'nin uzantısına sığınabiliyor. İran'a saldırmak için bahane arayan ABD, Şii Araplarla ittifak ederek kendi elleriyle İran tipi bir rejimi Bağdat'ta inşa edebiliyor. İki kere iki dört etmiyor. İnsan bu.. Kur'an-ı Kerim'in tarifiyle 'muhakkak ki aşırı cahil ve aşırı nankör' yaratık..
|