 |  |
Çin'in takıntısı
Pekin (Beijing)
Tekstilcilere, özellikle de İTKİB (İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği) yöneticilerine Pekin'den bir uyarı gönderelim. Sakın Çinliler'in gözüne görünmesinler. Zira bir kaşık suda boğulabilirler. Öylesine koymuş "İstanbul Deklarasyonu" ve onun ardından Dünya Ticaret Örgütü'nde yaptıkları girişimler. (Okurlarımıza not: Tekstil ve hazır giyimde bu yılın başında kotaların sıfırlanması, yani tümüyle kalkmasının arifesinde, Türk ihracatçılar Filipinler'den AB üyelerine, ABD'ye kadar tekstil sanayiine sahip tüm ülkeleri "Çin tehdidi"ne karşı önlem almaya ve işbirliğine çağırdı. İşte o çağrı dünya ticaret tarihine, en azından ticaret savaşları bölümüne "İstanbul Deklarasyonu" diye geçti. Tekstilcilerimiz kuru bir bildiriyle yetinmediler; ülke ülke kulis yaparak, Dünya Ticaret Örgütü'nü adeta abluka altına alarak Çin'e karşı hayli geniş bir cephe kurmayı başardılar. Şimdi birçok ülke gizli teşviklerle ya da ithalatta güçlükler, engeller, hatta kısıtlamalarla Çin istilasını ellerinden geldiğince kösteklemeye çalışıyorlar...) Bu uzunca bilgilendirme parantezinden sonra Pekin'e dönelim ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün resmi görüşmelerindeki havayı aktaralım. "Çin'in büyüme hızına ve dinamizmine hayran olmamak mümkün değil", "Türkiye stratejik konumu, tarihi, büyüyen ekonomisi ve de güzellikleriyle kıskanılacak ülke" gibisinden iltifatların ya da "diplomatik peşrevler"in ardından konu ilişkileri etkileyen unsurlara geliyor ve şöyle bir diyalog gelişiyor:
Görüşme tutanağı (Yine not: Aslında önce ev sahibi konuşuyor, tercüman çeviriyor, o bitince Gül konuşuyor, yine tercüman çeviriyor. Ancak sitemleri ve yanıtları cımbızlayıp alt alta koyduğunuzda, bir diyalog ortaya çıkıyor.) Çinli yetkili (Bakanlar, Başbakan Yardımcısı Huang Ju, hatta Başbakan Wen Jiabao): Tekstilde kotaların kaldırılmasından sonra Türkiye'nin girişimleri bizi şaşırttı. Gül: Biliyorum, o günlerdeki şokun etkisiyle Çin'den ithal edilen tekstil ürünleri arasında 42 kalemde kısıtlayıcı bazı önlemler aldı. Çinli yetkili: Sizin getirdiğiniz o kısıtlamalar değil bizi üzen. Çünkü onları hem anlayışla karşılıyoruz hem de ihracatımızda ciddi bir olumsuzluğa yol açmaz. Gül: Yine de bir çözüm, bir uzlaşma için Ankara'da teknik düzeyde çalışma başlattık. Çinli yetkili: Bizi o önlemler değil, iş adamlarınızın bazı girişimleri üzdü. Gül: Düşmanca tavır olarak algılamayın. Yaşanan şokun etkisi. Çinli yetkili: Çin'e karşı uluslararası bir harekete Türkiye'nin öncülük etmesi bizim için kötü bir sürpriz oldu. Resmi görüşmelerin süresinin neredeyse yarısını alıp götüren bu konuda Çinliler hınzırca imalardan bile kaçınmıyorlar. Örneğin, "Türk tekstilcilerini Dünya Ticaret Örgütü nezdinde böylesine yoğun girişimlere yönelten yabancı güçler mi var" gibi... Tabii tehdit kokan iğnelemeler de: "Çin, tekstil pürüzüyle sınırlandırılamayacak kadar büyük bir pazar. Biz iki ülke arasında güçlü bir gelecek ve uzun vadeli perspektif arzuluyoruz" gibi... Gül de altta kalmıyor, "AB'ye üye olmaya hazırlanan bir Türkiye, eminim Avrupa'ya açılmak için sabırsızlanan Çinli girişimciler için ideal operasyon üssü olarak görülmektedir. Ayrıca Ortadoğu, Kafkaslar da hemen yanı başımızda" diyerek, bu bölgelere giriş vizesinin Türkiye'den geçtiğini ima ediyor. Bu zorlu görüşmelerin birinin bitiminde herkesin ayağa kalktığı sırada Gül'le göz göze geldik. Keyifle göz kırptık birbirimize. Çinliler'in bir takıntısı daha var: Ankara-İstanbul hızlı tren projesi. Onun da öyküsü ilginç. Yarın anlatırız...
|