 |  |
Dev uyanınca
Pekin (Beijing)
Beyler; içine kapalı ve dünyanın güvenliği için tehdit olarak görülen Çin geçmişte kaldı. Şimdi dışa açık ve daha zengin bir Çin var karşınızda... Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Pekin'deki ilk resmi görüşmesinin ev sahibi, Çin Başbakan Birinci Yardımcısı Huang Ju'yu görünce, daha birkaç gün önce Davos Dünya Ekonomi Forumu'ndaki bu sözleri geldi aklımıza... Sonra Çin hükümetinin görevlendirdiği tercüman aracılığıyla iki ülke ilişkilerinin geldiği düzey üstüne karşılıklı övgüler sıralanırken, Huang Ju'nun Davos'taki konuşmasının devamını anımsamaya çalıştık. Şöyleydi: "Bu dışa açık, kendine güveni tam ve daha zengin Çin, sadece 1.3 milyar yurttaşına değil, tüm dünyaya önemli hizmetler yapacak." Gül ve Huang Ju'nun karşılıklı iltifatlarına dalıp gittiğimiz sırada omzumuza bir el hoyratça dokundu. Başımızı kaldırdık, eliyle kapıyı gösterip "Bundan sonrasını izleyemeyeceksiniz" diyordu. Sadece bize değil, Çinli-Türk ayırımı yapmadan tüm medya temsilcilerine. Çıktık ve kendimizi sıfırın bir hayli altındaki kuru soğuğun iliklerimize işlediği Pekin'in ışıl ışıl caddelerine attık. Çin'in 12.6 milyon nüfuslu başkenti (Ama en büyük kenti değil; önünde 15 milyonluk Chongging ve 14.7 milyonluk Şanghay var) legolar gibi ufuk çizgisine kadar sıralanan çok katlı modern binaları, 6-8 şeritli harika yolları, sayısını artık hiç kimsenin bilmediği 5 yıldızlı otelleri, New York, Paris, Londra butiklerini çoktan sollamış, her birinde bir başka küresel markanın neonlarının yandığı mağazalarıyla yeni zenginin tehlikeli şımarıklığının tüm özelliklerini ve çılgınlıklarını barındırıyor.
Sanki Hollywood dekoru Her biri servet değerinde birbirinden lüks otomobillerin (Maybach ve Rolls-Royce'un burada acenteleri, yetkili satıcıları, galerileri var) cirit attığı meydan boyutlarındaki caddelerin ihtişamının yanında, bizim görgüsüzler diyarımız Etiler, Nispetiye Caddesi köy kalır. Ancak o göz kamaştıran vitrinin arkasına geçtiğimizde, Baltalimanı sırtlarındaki Küçük Armutlu'yu öpüp başınıza koyacağınız sefalet manzaraları çıkıyor karşınıza: 10, hatta 15 kişinin kaldığı odalar (hayır efendim ev değil, kiralık odalardan söz ediyoruz) onca insanın ortak kullandığı tek tuvalet ve tek duş, pislikten geçilmeyen sokaklar... Burnunuzu sızlatan, anlatacak sözcük bulamayacağınız ağır kokular, günlerce iştahınızı kesecek çöp yığınları... Ve Çin'in, hâlâ Marksizm-Leninizm-Maoizm'i referans gösteren o sosyalist ülkenin, başarı "sırrı"nı yerinde görmüş oluyorsunuz: Alabildiğine emek; hayır, insan sömürüsüne dayalı çılgınca bir büyüme, zenginleşme... Biz yine konukluğun gereği "edepli" ifadelerle anlatmaya çalıştık. Batılı iktisatçılar "Ahlaksızlığın oluşturduğu kölelik düzeni" diye tanımlıyorlar Çin'deki durumu. Bu çelişkiyi, daha doğrusu anlatılması mümkün olmayan ancak görerek kavrayabileceğiniz bu zulüm ölçüsündeki haksızlık zaten -o kadar sansürlenmiş, makyajlanmış olsa da- Çin resmi istatistiklerinde de itiraf ediliyor: Bir yanda 230 bini aşkın dolar milyoneri, bir yanda ayda 70-80 dolara çalışan yüz milyonlarca kişi... Bir yanda 176 golf sahası, bir yanda aklınızın alamayacağı boyutlarda yoksulluk. Bir yanda "her yoldan" zenginleşme özgürlüğü, bir yandan düşünce yasağı... Mao'nun Çin'i işte böyle bir "cennet..."
|