 |  |
Avukatlarımız görüşsün!
Geçen yıldı galiba, BBC'de bir belgesel izlemiştim. Konu, ani değişimlerin insan hayatını nasıl etkilediği üzerineydi. Çok büyük bir talih oyununu kazanırsanız veya ne bileyim adını hiç duymadığınız bir akrabanızdan inanılmaz bir miras kalırsa ne olur sorusunun cevabını veriyordu bilim adamları. Bildiğiniz üzere dargelirli hayatı boyunca hayal kurar. Neyin hayalini? Ev, araba, çocukları için iyi eğitim, manita, uzay gemisi, şan, şöhret, ev yemeği falan. "Dargelirli beyni" hayal kurduğu zaman adını hatırlamadığım ve araştırmama rağmen bulamadığım bir hormon salgılarmış ve bu hormon insana tatlı bir mutluluk verirmiş. Esas itibarı ile insan hayatına bir amaç, bir hedef yükleyen önemli biyolojik hadise bu hormonun salgılanması. Kalbin çarpması kadar önemli anlayacağınız. Ve 15 trilyonu kazandığınız an bu hormon salgılanmamaya başlıyor. Tüm hayaller artık gerçek çünkü. Sonrası mı? Mutsuzluk, amaçsızlık, avarelik.. Yani 1 Ocak gecesi mega ikramiyeyi kazanırsanız bir kısmını bana verin ki birlikte mutsuz olalım. Ve en önemlisi benden talep edilen kira zammını karşılayabileyim. Gerçekten bir daha taşınacak gücüm yok. Efendim ev sahibim dünyanın en tatlı insanı. Eski İstanbullu, tam bir Nişantaşı hanımefendisi. Zam yapılacak ay dışında konuşmayız, görüşmeyiz. Ancak zam ayı geldi mi hayatımın majör karakterlerinden biri olur, sıkı pazarlıklar başlar. Ben hayatımda pazarlık yapamam. Utanırım, sıkılırım falan. Ama ev sahibimle yaptığım "tatlı pazarlıklardan" inanılmaz keyif alırım. Blöflü pişti gibi.. Telefonu ilk o açar ve festival başlar. İlk dakikalar bir orta saha mücadelesi şeklinde gelişir. Rakipler birbirini tartar, kafalarından geçenleri anlamaya çalışır. Sonra ben ceza sahasına yaslanır, üzerime gelmesini sağlarım. Maksat kontrataktan niyetini öğrenmek.. Almanya'da oğlu olmadığını ve "boşalt, oğlum kesin dönüş yaptı" kozunu kullanamayacağını bildiğimden sabırlı oynarım. Sonra çözülür, yüzde elliyle açar kapıyı. Ben de ona "çocuğun olayım bana bak"tan açarım kapıyı. Sonra Türkiye ekonomisini masaya yatırırız . Mortgage'ın emlak hayatını ne kadar etkileyeceğinden tutun da, TEFE ve TÜFE'nin farkını, yıllık enflasyonun yüzde dokuz küsur olduğu bir ortamda Merkez Bankası'nın kira artışlarını kaygıyla izlediğini, filenin kaça dolduğunu konuşuruz. Bir ara gazetenin tüketici köşesini hazırlayan editörü tanıyıp tanımadığımı, zira aldığı buzdolabının arızalı olduğunu sokuşturur ben de yardımcı olabileceğimi ama bunun karşılığının yüzde cinsinden mutlaka olacağını anlatırım. Pazarlıklar tıkandığı anda "avukatlarımız görüşsün" blöfünü masaya sürerim. Şu anda o safhadayız. Bugünlerde muhatap bir avukat bulamayacağından gene beni arar ve müzakereler tüm şiddetiyle devam eder. Benim önerim yüzde on. Bence adil bir öneri. Kabul ettirirsem 2005'te sırtım yere gelmez ve solak Fender Telecaster gitar için kaynak yaratabilirim. Şimdi piyango çıksa ne tatlı pazarlıklar olur, ne de gitar çalma hevesi. Züğürt tesellisi mi? Galiba..
|