 |  |
  |
|
Dünyalı olmanın etkili yolu sanattır
Önceki gece TRT1'deki " Sinerji" programında Nazan Ölçer ve Raffi Portakal'ı konuk ettim. Nazan Ölçer devlette 37 yıl müzeci olarak çalıştı. Emekli olmadan önce İslam Eserleri Müzesi'nin yöneticisiydi. Şimdi Sabancı Müzesi'ni yönetiyor. Raffi Portakal ise, üçüncü kuşak bir antikacı veya sanat danışmanı. Sakıp Sabancı koleksiyonunun oluşturulmasında, başından sonuna kadar Raffi Portakal da vardı. Nazan Ölçer Londra'da hazırlıkları yapılan "Türk Kültürü ve Sanatı Sergisi" nin hazırlıklarını anlattı. 6'ncı yüzyıldan 16'ncı yüzyıla uzanan bir zaman yelpazesinde, biz Türkler'in tarihi gelişimi, bu sergide gözlemlenecek. İngiltere'nin itibarlı "Royal Society"sinin düzenlediği ve Garanti Bankası'nın da maddi katkıda bulunduğu bu sergiye, dünyanın çeşitli müzelerinden Türk kültürü ile ilgili parçalar getiriliyormuş. Raffi Portakal ise, bir İngiliz koleksiyonerinin, Picasso, Renoir, Dali, Utrillo, Dufy, Bonnard gibi imzaları da taşıyan tablolarının nasıl İstanbul'da Portakal Galerisi'nde sergilenebildiğini ve satışa çıktığını anlattı. Bu tabloların toplam tahmini bedeli 18 milyon Euro dolayındaymış. Özetle "Dünyalı Olmak" üzerinde konuşup, görüş alışverişinde bulunduk Ölçer ve Portakal'la. Dünyanın büyük kentlerinde her gün sergiler açılıyor, büyük ressamların, heykeltıraşların yapıtları satılıyor, alınıyor. Bizim kentlerimizde ve özellikle İstanbul'da da müthiş bir sanat aktivitesi var. Ama bizdekinin farkı, yerel olması. Oysa Türk insanı da, kültürü de büyük çapta dünyalı. Geçmişten bugüne yaşadığımız farklı coğrafyalar, birlikte olduğumuz, etkilediğimiz ve etkilendiğimiz değişik kültürler, sayılamayacak kadar fazla. Son anavatanımız Anadolu'yu bu açıdan incelemek bile, söylediklerimizi doğrulamaya yeter. Bu bakımdan artık devletin de, sanat meraklısı varlıklıların da, hem Türk kültürünü dünyaya taşımak, hem de dünya kültürünü Türkiye'ye getirmek konusunda eskisinden farklı çabalar göstermesinin zamanı gelmiştir. İki tane son Çarlık dönemi Rus zengininin dünyalı olmaları sonucu, bugün Rus müzelerinde en büyük empresyonist ressamların koleksiyonları var. Oysa 15'inci yüzyılda Bellini'ye portresini yaptıran padişahların bulunduğu Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olan Türkiye'de, ne müzelerde, ne özel koleksiyonlarda, bir Van Gogh, bir Renoir görebilirsiniz. Sadece Osman Hamdi ile, sadece Şeker Ahmet Paşa ile, sadece Nazmi Ziya ile yetinmek, Türk koleksiyonculuğuna ve müzeciliğine yetmiştir. Oysa bizim sanat ustalarımızın tabloları, dünyanın büyük ustaları ile aynı duvarlarda yer alabilse, onların evrensel tanınmaları da sağlanır, değerleri yurtdışında da yükselir. Önceki gece bunları konuşup tartıştık Sinerji'de. Dilerim birileri üzerinde etkili olmuştur konuşulanlar. Bakarsınız bir banka yönetim kurulu odasında bir Van Gogh, bir holding merkezinde bir Picasso görürüz bir gün.
|