 |  |
Putin'in gezisi
8 Aralık 1991'de, Rusya, Ukrayna ve Belarus liderleri, Minsk yakınlarında buluşup dünya kamuoyuna ortak bir bildiri yayınladılar: "Uluslararası hukuk ve jeopolitik gerçekler açısından Sovyetler Birliği'nin varlığı sona ermiştir..." 73 yıllık süper güç bu kısa açıklamayla tarihe gömüldü. Pıtrak gibi doğan yeni devletlerin kuşattığı Rus halkının şokunu anlatacak sözcük bulmak kolay değil. Daha sonra ayyaş bir devlet başkanı, hepsi de birbirinden hırsız bakanlardan oluşan hükümetler, dolandırıcı işadamları, devlet mallarının üstüne oturan "oligarklar" yani özelleştirme zenginleri, ceplerini doldurmaktan başka birşey düşünmeyen özerk bölge yöneticileri ve halkı yoksullaştıran ekonomik krizler, bu şoku utanca dönüştürdü. Yeni bin yılın başında Putin iktidara geldiğinde böylesine ezik ve geçmişini özleyen bir Rusya buldu. İşe, kapıyı bile çalma zahmetine katlanmadan Kremlin'e giren ve her birinin serveti milyar dolarlarla ifade edilen oligark'ları yola getirmekle başladı. Bugün hepsi sinmiş durumda. Sinmeyenler de ya cezaevinde ya da yurt dışında kaçak yaşıyor. Ardından şaibeli isimleri siyaset sahnesinden sildi. Rus hükümetinde artık geçmişi karanlık tek bakan bulamazsınız. Güvendiği kişileri kilit noktalara getirdi. Rusya'yı şimdi KGB kökenliler ve Saint-Petersburg'lular (Putin'in memleketi) yönetiyor. Orduyu güçlendirdi, ekonomiyi istikrara kavuşturdu, son olarak sıra 89 özerk bölge ve cumhuriyetlerin yönetimlerine çekidüzen vermeye geldi: Federalizm, özyönetim, bölge halklarının yöneticilerini seçme haklarını rafa kaldırdı. Hepsini Kremlin belirleyecek. Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi. Demokratlar "Putin darbe yaptı" diye feryat ediyorlar ama halk mutlu: "Brejnev'den bu yana ilk kez gurur duyduğumuz bir liderimiz var." İşte böylesine güçlü bir Putin geliyor bugün Ankara'ya.
1985'i asla unutmadı
Sovyetler Birliği'nin düşüşünü kimileri, "Yıldız Savaşları" projesiyle başlattığı müthiş silahlanma yarışında kızıl imparatorluğun iflasına yol açan Başkan Reagan'a bağlıyor, kimileri de Polonyalı Papa 2'nci Jean-Paul'ün Doğu blokunda yaktığı demokrasi ateşine. Ancak Putin'in görüşü farklı. O her şeyin 1985'te dünyanın Mihail Gorbaçov'un iktidara gelişine odaklandığı sırada Suudi Arabistan'ın petrol üretimini artırmaya karar vermesiyle başladığına inanıyor. Sovyetler Birliği'nin o dönemde silahlanma yarışını sürdürebilmesini sağlayan tek gelir kaynağını Batı ülkelerine 2 milyon varil petrol ihracatı oluşturuyordu. Suudiler'in kararıyla petrol fiyatları dibe vurdu ve bu da Sovyetler'in felaketi oldu: Glasnost ve Perestroyka politikaları çıkmaz sokağa girdi, Kremlin'in kasası tamtakır kaldığı için ABD ile yarışta pes etti. Sadece 6 yıl sonra artık Sovyetler Birliği yoktu. Putin bu dersi hiç unutmadı. Bugün Rusya dünyanın Çin ve Japonya'nın ardından üçüncü büyük döviz rezervine sahip: 113 milyar dolar. Ve her hafta buna birkaç milyar dolar daha ekleniyor. Elbette petrol ihracatı sayesinde. Bu ihracatın üçte biri Boğazlar'dan geçiyor. Geçen yıl 135 milyon ton, bu yıl en az 150 milyon ton. "Kara altın" sayesinde ekonomisi sürekli büyüyen, halkının refah düzeyi yükselen ve kasasında dolar dağları oluşan Putin'e gel de Boğazlar'dan daha az tanker geçirtmeyi kabul ettir. Ya da alternatif geçiş yollarına ikna et. Ukrayna krizi nedeniyle Ankara'ya bir hayli gergin gelecek olan Putin'in Boğazlar inadını bakalım hükümet kırabilecek mi? Yarın göreceğiz.
|