 |  |
Düştüm hastane damlarına
Alo Savaş Abi için herkeslerden ihbarlar, şikâyetlker yağmaya devam ediyor. Ve tam da bu sırada Merkez Haber Ajansımız'ın genç, yetenekli muhabirlerinden Özlem Yurtçu gelip diyor ki; "Abi şimdi söylüyorum çünkü işler birikince sıra bize gelmez. Ne olur önce benim anlatacağım derdi yaz. Çünkü sağlık muhabiri ve bir gazeteci olarak benim başma gelen bu işler, hiç bilmeyen vatandaşn başna misliyle gelir hastane kapısında." Bir defalık torpil yapabilirim sana diye şakalaşp, dinledim anlattıklarını. Ortaya kara mizah bir tablo çıktı. Siz de okuyun bakalım ne diyeceksiniz?..
Bürokrasi cahili!.. Sabah 10.00'da başlayıp 16.00'ya dek süren bir sevk alma macerası benimkisi. Çok şükür aylardır önemli bir rahatsızlık geçirmedim ama tam bir bürokrasi cahili olduğumu da öğrendim bu vesileyle. Bir saatte hallederim hayalleriyle gidiyorum SSK hastanesine, durum hiç de öyle değil tabii... Boğazımda taşdığım bir kist için ameliyat olacağım. Yoğun çalışıyoruz, o yüzden aylarca ameliyat günü beklemeden, bir an önce masaya yatıp kurtulmak istiyorum. Malum, basın işçisiyiz, yani sosyal güvencemiz SSK. Bir hafta içinde ameliyat olabilmek için üniversite hastanesine sevk edilmek daha mantıklı geliyor. "Sevk işi kolay, nasılsa SSK'nın pekçok kurumla anlaşması var artık, öğleye kadar o işi hallederim, oradan da üniversite hastanesine geçerim, yatış işlemlerimi başlatırım" diyerek elimi kolumu sallaya sallaya 10.00'da SSK Samatya Hastanesi'ne gidiyorum.
Sonu gelmeyen kuyruklar Sağolsun Başhekim Opr. Dr. Özgür Yiğit ve Basın Danışmanı Savaş, işlemlerimi bir an önce halledebilmem için ellerinden gelen kolaylığı gösteriyor. Ancak bürokratik işlemler karşsında hepimizin eli kolu bağlı. Önce poliklinikte görev yapan bir KBB uzmanına görünüyorum, "operasyonu için sevki uygun görülmüştür" yazıyor kağıda. "Yaşasın, bu kadar işte!" diyorum içimden bir SSK cahili olarak. Sen misin o gaflete düşen, üç tane daha KBB uzmanına muayene olup, onların da birer imzasını almam gerekiyormuş. Neyse, o kadarsa kolay diyerek KBB bölümüne seyirtiyorum. Hekimler bakıp imzalarını veriyor. Yan binaya geçip evrak bölümünde işlemlerimi onaylatmam gerekiyormuş. Gitmemle neyle karş karşya olduğumu görmem bir oluyor. Camekânların önünde yüzlerce hasta, kağıtlar ellerinde, ucu gelmeyen bir kuyrukta nöbetteler. Sıra kavgaları, bağrış çağrışlar da cabası.
'Müstehaktır' belgesi olmadan Sıra bana gelip de tam her şey bitti işte derken o da ne, bir yazı daha yazılıyor, görevli bayan; "İş yerinin bağlı bulunduğu sigorta müdürlüğüne gidip 'müstehaktır' yazısı alman gerekiyor" diyor. O belgeyi almak için de insan kaynaklarından yeni bir vizite kağıdı, son dönem bordrosu, imza sirküleri, işe giriş bildirgesi gibi başka kağıtlar da alacakmışım. Ben Samatya'dayım, Sigorta Müdürlüğü Fındıklı'da, iş yerim ise Balmumcu'da ve saat 13.30... Mesai saati bitmeden çık işin içinden çıkabilirsen. Neyse ki iş yerinden almam gereken belgeleri sevgili Şefim Recep Eser, şoförümüz Rıdvan Abi'yle birlikte gönderiyor. Koşturuyoruz Fındıklı'ya, saat 15.00 civarı. Oradaki işi halledip, aldığım belgeyi tekrar hastaneye getireceğim ve nihayet o kıymetli evrakı, sevk kağıdımı alacağım. İstanbul trafiği malum. 15.30'da Fındıklı'daki Sigorta Müdürlüğü'ndeyim. Koşa koşa ilgili odaya çıkıyorum.
Dakikalarla yarışıyoruz Şanslıyım, pek sıra yok. Görevli memur elimdeki kağıtlara bakıyor, küçük bir paraf atıyor, "302 numaralı odaya imzalat" diyerek karş odaya gönderiyor. Oradan 304'e, tekrar 301'e, 308'i unutma, 311 ve 314 de imzalasın, 302'ye son kez göster, derken nevrim dönüyor. Alacağım "müstehaktır" belgesinin tam içeriği de şu: Aktif olarak çalıştığım ve SSK primlerimin ödendiğine dair onay. Elimdeki kağıtları müdürlükteki ilgili arkadaşlar görüyor; "Hımmm, tamam sen çalışıyorsun, primlerin de düzenli olarak ödeniyormuş, e o zaman sevkini alman da müstehaktır" diyor yani. Ben de onların bu onayıyla SSK Samatya'ya durumumu ıspatlamış oluyorum. Böylece sevkime bir engel kalmıyor.
Zafer benim!.. "Sen misin hasta olan, bu sana müstehaktır işte!" diyorum kendi kendime. Rıdvan Abi ve ben, macera filmlerini aratmayacak bir heyecanla tekrar düşüyoruz Samatya yollarına. Trafik facia, yetişemeyece- ğiz diye inliyorum arabada. 15.50'de, yani mesainin bitmesine 10 dakika kala hastanedeyim! Tekrar evrak bölümüne seyirtiyorum nefes nefese. Son adım, başhekim yardımcısından imza almam gerekiyor, tam kapısına gidiyorum, paltosunu giymiş, çıkmak üzere olan biriyle karşlaşyorum. Yalvarır gözlerle bakıyorum, hatta yakarışımı dillendiriyorum da: "N'olur bir imza, 6 saattir uğraşyorum, yoksa işim yarına kalacak" Gülümseyerek "Olmaz, mesaim bitti" diyor önce. Yüreğim yerinden çıkacak gibi oluyor, oracıkta bayılacağım o imzayı alamazsam. Sonra şaka yaptığını söylüyor ve basıyor imzayı. Zafer benim! Elimde sevk kağıdım koşa koşa arabaya gidiyorum. Çığlıklar atarak, "Aldım, inanamıyorum, sonunda sevkimi aldım! Arkadaşlara yemek ısmarlayacağım Rıdvan Abi" diyorum sevinçle.
|