  |
|
Bayram dediğin tatildir çek mesajı kafidir!
Bugün bayram erken kalkın çocuklar, Giyelim en güzel giysileriiiii, Elimizde taze kır çiçekleri Üzmeyelim bu-gün annemiziiiii... Derdi Barış Manço ama nerdeee? Biz malum Adile Naşit'in kuzucukları nesliyiz. 'Barış Maço ile Yediden Yetmiş Yediye', Tom ve Jerry, He-Man, Susam Sokağı izler, yakantop, istop, Atari oynar; sabahları TRT'deki çocuk programlarında elişi yapardık. Haa becerisizdik yapamazdık ayrııı... Bayram desen, Kurban Bayramları'nı ortalığı kan revan götürüp, etrafı ağır et kokuları sarınca, çakardım da niye bayram anlamazdım... Ama şeker bayramı, bayramların kralıydı. Önceleri ilkokulun sonlarına kadar yeni kılıklar, ciciler demekti. Gerçi ben kütük belli, beş kat göbekli olduğumdan alışverişte pek sıkıntı çekerdim. Allah'ım sen soktun, sen çıkart şekli... Velhasıl Barış Abi tembihlemişti, bugün bayramdı üzmeyecektik annemizi. Şaka değil, çocuk ruhuna büyük mesuliyetti valla. Birinci görevimiz giyinip kuşanmak, uslu durmak, el öpmekti... İlkokul mezuniyeti arkası bayram, baldan tatlı bir kıvama girdi. Bir sabah olgun bir kişiliğe bürünmüş olacağım ki, babamın elini öpünce o da beni öptü. Yani para verdi. Koştum anneme, "Anne noluyooo"... Annem beni mevzuya aydırınca, yaşasın bayram! Önüme gelenin elini öpüp, mangırları cebe indirmiştim... Ama rahmetli dedem çok tatlıydı, güzel adamdı... Gizlice kaş göz yaparak içeri çağırır, kimselere çaktırmadan verirdi harçlığımı... Sonra ne olduysa bir gün fazla büyümüşüz. Elleri öptük öptük, baktık para veren yok. Şeker, çikolataa... Hem de sırf yesek iyi, evin kızıyız ya babaannem "Amcalarına çikolata tut kızım Ayşe" şeklinde buyurur, yirmi kişiye çikolata tutardım... Şaka bir yana, acayip hisli günlerdi... Bayramın birinci günü öğle yemeğinde babaannem ille de Büryan pişirirdi. Annem devamlı babaanneme tarifini sorar, kesinlikle aklında tutamazdı. Haa Büryan ne mi? Fırında etli pilav, üzeri naneli maneli... Sonraaa biraz daha büyüdük; bir şeyler oldu. Herkesin işi gücü çok yoğundu, birbirini görmeye, hatta arayıp sormaya bile vakti yoktu... Biz de genç kızdık yani. Okul, dersler, flörtler, arkadaşlar, gezmeler, tozmalar derken; ha bugün ha yarın nadir arar olduk amcaları, dedeleri... Bayramdaaaan- bayrama hesabı. Zaten buluşulunca da pek konuşulacak şey olmazdı. Babaannem önce "Hayırsızlar sizi" sitemleriyle fırça çeker, sonra çoktaaan hazırladığı sofrada bizleri ağırlayıp gülerdi. Ve her seferinde "Ay şekerim valla daha sık görüşelim" denir, ya bir dahaki bayramda ya da cenazelerde müşerref olunurdu. Sonraaa biraz daha büyüdük; bayram demek, tatil demek oldu. Kimi arasam seyahat planlarındaydı yanii. Bodrum'a, Avrupa'ya, Maldivler'e.... Eh biz de uyduk, fırsat bu fırsat aktık oraya buraya. Ya telefonla kutlar ya da daha da beteri cepten mesaj yollar, bu yükten kurtulurduk. Kolaydı hani... Bu bayram İstanbul'dayım... Çünkü iş güç yoğun, gazetecilik beklemez diye... Ama durup düşününce özlemişim çocukluğumu... Valla ya, bu bir duygu sömürüsü yazısı değildir yani. Düşündüm de babalarımız da ölünce, bizim nesil bayram mayram, gelenek görenek tanımayacak... Çocuklarımızsa hadiseye tümden Fransız kalacak. Peki olan kime olacak?
|