 |  |
  |
|
Uyumsuz çocukların işi kolay değil ki?
Geçen gün bir iftar sofrası başında, tanıdıklarımız ve tanımadıklarımızla toplandık. Kimimiz orucumuzu bozduk, kimimiz oruç tutmamamıza rağmen tutanların manevi hazzına ortak olmakla yetindik. Bazılarımız Müslüman da değildi ama buralıydılar. Aynı vatanın toprağında yaşayıp, aynı kaderi paylaşmak gibi, o iftar sofrasında da bizi birleştiren şeylerin, bizi farklı kılan şeylerden kat kat fazla olduğunu yine hissettik. Aramızda buna benzer konuları da konuştuk. Genç bir anne, çocuğunun okuldaki yalnızlığını anlattı mesela. Çocuk her akşam okuldan eve mutsuz dönüyor ve hiç arkadaş edinemediğinden yakınıyormuş. Bu genç anne, sonunda çocuğunun uyumsuz bir kişiliğe sahip olması ihtimalinden ürküp, onu bir psikologa götürmüş. Psikolog, çocukla başa başa görüştükten sonra anneyi çağırıp sormuş: -Siz evde televizyon dizilerini seyretmiyor musunuz? Genç anne, evde televizyonu açmadıklarını, sadece yabancı kanallardaki belgeselleri izlediklerini ve televizyonu genellikle DVD filmlerini seyretmek için kullandıklarını anlatmış psikologa. Bunu üzerine psikolog tepki gösterip, bu genç anneyi bir nevi azarlamış ve şöyle demiş: -Çocuğunuzda uyumsuzluk falan yok. Ruh sağlığı yerinde, normal bir çocuk. Ama siz evde yerli dizileri ve ulusal televizyon kanallarını izlemediğiniz için, onu toplumdan kopartmışsınız. Arkadaş edinememesinin sebebi, okuldaki diğer çocuklarla konuşabileceği ortak konuların olmamasından kaynaklanıyor. Bunları dinlerken düşündüm. Bizim ortak kültürümüz veya gündemimiz, mafya ve ağa dizilerinden, herkes birilerini gözetliyor türü kollektif dedikodu ve röntgencilik şovlarından ve tabloid televizyon haberciliğinden geçen çizginin üzerinde mi oluşuyor? Özel televizyon kanallarına kavuştuğumuz zaman ne kadar heyecanlanmıştım. Çok kanallılık rekabeti ve kaliteyi getirecekti nihayet. Meğer televizyona yatırım yapan medya sermayesi bilgiye, dünyaya ve kültüre ne kadar uzakmış. İnsan bütün birikimini, deterjan üreticilerinin çamaşır üzerindeki iddialarına ve pazarlama çalışmalarına göre yönlendirir mi? Bunlara göre izleyici kaliteye ve bilgiye dönük yayınları izlemiyor. Reyting olmayınca reklam geliri de olmuyor. Peki izleyicideki alışkanlıkları da, yine kendileri oluşturmuyorlar mı? Sen kendi çocuğunu iyi eğitim alsın ve bilgili olsun diye dünyanın en iyi okullarına gönder. Başkalarının çocuklarına da televizyon kanalınla, kalitesizliği, bilgisizliği ve ilkelliği öğret. Devletçiliğin her çeşidine karşıyım. Ama ya TRT hiç olmasaydı? İnsan göstermelik de olsa bir dünya veya Türk klasiğini dizi yapmayı dener. Bir aklı başında belgesel hazırlatır. İzleyiciye kitabı sevdirir, AB'nin dünya görüşünü anlatır. Ciddi ve önemli konuları da sulandırmak mıdır yayıncılık? Neticede siz olsaydınız o genç annenin yerinde, ne yapardınız? Mafya dizilerini kahramanlarını idolize ettiği ve annesi ile bir eve kapanıp evleneceği kızın belirlenmesi sürecinde topyekün rezil olmalarına boyun eğdiği zaman,"Oh, nihayet çocuğum arkadaşlarına uyum sağladı" diye mutlu olur muydunuz?
|