|
 |
 |
 |
|
|
Silah mı, bilgisayar mı?
Amerika'da geçen on ayın ertesi, dört yıl önce yayınladığım "Amerikan Rapsodisi" adlı kitap şöyle biter: "Amerika 'uluslaşma' sürecini sancılarla tamamladı. Kuzey'in burjuva değerleri ile Güney'in ırkçı, büyük toprak sahipliği birbiriyle çatıştı. Sanayi değerlerine sahip Kuzey, tarım toplumu konumundaki Güney'i iç savaşta yendi. Daha sonra 'yeniden inşa dönemi' hayata geçti. Aradan geçen onca süre sonunda ABD bu kez de 'sanayi sonrası topluma' dönüşmenin sıkıntılarıyla yol alıyor. Son Monica Levinski olayındaki kutuplaşmalar bile eski ile yeninin, bu kez 'Cumhuriyetçi-Demokrat' olarak daha keskin bir bilek güreşine tutuştuğunu göstermekte. Birkaç gün sonra, ABD'liler yeniliklerden yana birer 'Demokrat' mı, yoksa değişimin getirdiği değer kargaşasından bunalmış tepkili 'Cumhuriyet'çiler mi olduklarına karar verecekler. Sonuçları ve değişimin bugünkü aşamasını sonra tartışacağız."
*** "Sonrasını", 11 Eylül ertesinde tartışmışız. 15 Eylül 2001'de, "Küreselleşmeyi hazmedemeyen dünya cinnet geçiriyor" başlıklı yazıda, Bush ABD'si için şunlar yazılı: "Paranın dolaşım yollarını izlemek, olayların çözümünü kolaylaştırıyor. Amerikan ekonomisi, uzun süredir bilgisayar sektörünün egemenliğinde yol alıyordu, savunma sanayiinin yıldızı epeydir sönmüştü. Son iki yıldaki artışı bir yana koyarsanız, silahlanma sürekli hız kaybediyor. Beyni model alan yeni teknolojilerin başarısı, 'asker değil tüccar devletlerin' çoğalıp serpilmesine bağlı. Sistem, ülkelerin hem zenginleşmesini hem özgürleşmesini istiyor. Zenginleşmek için piyasa ekonomisini, özgürleşmek için demokrasiyi çare buluyor. Nitelikli bireysellik için de insan hakları gerekli görülüyor. Kaynaklarını akıllıca kullanan, toplumsal sorunları demokratik kanallara aktararak en maliyetsiz biçimde çözüp huzurunu sağlayan, insan haklarına saygılı davranarak bireyin gelişimini hızlandıran bir yapılanma, dünyanın en nitelikli teknolojilerine de büyük bir talep yaratacak diye düşünülüyor. Ne var ki, bu gelişme, teknolojik gelişmenin hızına uyum sağlayamayan toplumsal değişme nedeniyle sıkıntı geçiriyor. Boşluğu ise silah sektörü doldurma çabasında. Bush da bu kesimlere daha yakın. Dünya Ticaret Merkezi ile Pentagon'un hedeflenmesi, soğukkanlı bakınca, en çok silahçıların işine gelen bir çılgınlık olarak gözüküyor. Nitekim, teröre karşı NATO'nun harekete geçmesi, terörün ortak düşman ilan edilmesi bunu doğruluyor. Bilgisayarlaşma duramaz ama savunmaya karşı üstünlüğünü belli bir süre eskisi kadar sürdüremeyebilir." Bu yazının üzerinden de 3 yıl geçmiş. Durum nedir? Bush'un bu kez seçimi tartışmasız biçimde kazandığını görüyoruz. Clinton döneminin 8 yıl süren derin değişiminden bunalan taşra yığınları "ahlaki değerler" parolasının ardında daha kalabalık ve güçlü durdu. Bilgisayarlaşmanın engellenemez yolculuğu bir süre daha rötar yapacak. ABD'den gelen dedikodular da bunu doğruluyor. Demokratik çözümlere eğilimli gibi duran Dışişleri Bakanı Powell'ın gidici, silah ve petrol tekellerinin simgesi Savunma Bakanı Rumsfeld'in kalıcı olduğu bildiriliyor. Bu şüphesiz gelecek dönemde Pentagon politikalarının etkisini güçlendireceğinin ifadesi. Silahçılar ve petrolcüler tarih sahnesinden tümüyle çekilmeden keselerini tıka basa doldurma gayretine girecek. Tarihin geldiği tren yoluna bakmadan, sadece şu anda bulunduğumuz istasyonu görerek gidilecek yolu tahmin etmeye çalışmak doğru bir analiz imkanı vermeyebilir. Tarihsel bir perspektif, Bush dönemini, kendi çıkarları için atmacalaşan ama bu nedenle de Ortadoğu'da statükoyu yıkan güç olarak değerlendirecek. Ne var ki statükonun şiddet yoluyla değişimi büyük faturalar çıkarıyor. Gözyaşı ve kan silahçıların varlık nedeni. Silahçılar ve petrolcüler yeniden ABD'de iktidarlar ama tarihin temposu ve değişim gücü hepsinden daha güçlü. Bunu da unutmamak gerek. Tersi olsa Roma İmparatorluğu hala var olurdu.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|