 |  |
Espriyi kaptırdım
Hani, bazen bir söz duyarsınız da, keşke ben bu sözü daha önce düşünmüş olsaydım, dersiniz ya işte bana da öyle oldu. Pazar günkü yazımda, Başbakan Erdoğan'ın, durup dururken AB ile papaz olmasının sebeplerini ne kadar "anlayamadığımı" anlatmaya çalışıyordum. Kaç kez aklıma geldi, diyecektim ki, yahu nedir bu afra tafra, biz mi AB'ye giriyoruz, yoksa AB mi bize giriyor? Fakat yazının akışı kendi kendine öyle değişik mecralara yöneldi ki, bu sözü diyemedim. İçimde ukde kaldıydı. Allah'ın günü bitmez, bir başka sefere yazarız diye düşünmüştüm ki... Verheugen kullandı benim espriyi... Ve şöyle dedi: Arkadaşlar, sanırsam bu işte bir yanlış anlama var. Biz Türkiye'ye girmeye çalışmıyoruz, Türkiye AB'yi girmeye çalışıyor. Bu giriyor, çıkıyor lafları gerçi sokak türkçesinde yanlış anlamalara neden olabilir ama bizim niyetimiz temiz... Dikkat ederseniz Verheugen yıllardır bizim memleketle uğraşmaktan, boş vakitlerinde rakının değil viskinin başına çöküp, ne olacak bu Türkiye'nin hali diye dertlenmekten neredeyse yarı-Türk haline gelmiş, o yüzden düşünce ve espri sistemi tıpkı bizimki gibi çalışıyor. Ve bir cümle ile vaziyeti özetleyebiliyor: Hemşerim, biz size girmiyoruz, siz bize giriyorsunuz! Özetin özeti diye işte buna denir. Başbakan Erdoğan ile Verheugen arasındaki anlaşmazlığı muhteşem bir fıkra ile özetlemek de olası. Fıkra şöyle Hristiyanların kutsal kitabına göre, İsa peygamber ile dostları arasında şöyle bir diyalog geçer İsa onlara dedi ki Barışı ve sevmeyi öğrenin! Onlar İsa'ya dediler ki: Konseptif difüzyonun ostrometamorfozu bulunabilir mi? İsa onlara döndü ve dedi ki: Haaa?!! Fıkra bu. Bizim olayımızda da, diyaloglar tam bir anlaşma düzeyinde sürmekte iken, Erdoğan Verheugen'e döndü ve dedi ki: Zina yasaklanmalıdır! Bunun üzerine Verheugen Erdoğan'a döndü ve dedi ki: Haa?!! Fakat son tahlilde sen umutsuz musun diye soracak olursanız, değilim. Çünkü, ben Başbakan Erdoğan'ı, siyaseten yargılamayı bir yana bıraksam bile, en azından basiretli bir tacir gibi davranacakmış gibi algılıyorum. O yüzden, kapıya dayanmış bir kamyon pirinci tepip de, Dimyat'a bulgur aramaya gidebileceğini düşünemiyorum. Adliyelerde 750 bin çekin karşılıksız çıktığı Türkiye'de basiretli bir tacir vasfına sahip olabilmek az şey değildir, sakın küçümsemeyin. Sözgelimi, yakın tarihimize imza koymuş devlet adamlarımızdan sayın Bülent Ecevit'in semtine uğramamış bir özelliktir bu mesela... Aksi halde tam 40 yıl ille de Köykentler kurulacak diye tutturur muydu? Başbakan Erdoğan'ın, 23 Eylül'de Brüksel'de, tam bir detant politikası sergileyeceğini düşünüyorum. Umutluyum yani... Göreceğiz.
|