Brüksel buluşması
Türk kamuoyunun en sevdiği ve en nefret ettiği Euro-bürokrat Günther Verheugen, dün yeni bir açıklamayla TCK krizinde "çıtayı yükseltti." Ya da meseleye farklı açıdan bakıyorsanız, "kalenin yerini değiştirdi." AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi, Alman Bild gazetesine yaptığı açıklamada, biri zaten bilinen, diğeri yeni sayılabilecek iki önemli şey söyledi. Verheugen ''Ceza Yasası reformu Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması konusunda vazgeçilmez bir şart" (bilinen) ve "Üyelik müzakereleri, zinanın suç kapsamına alınması durumunda da sürdürülemez'' (bilinmeyen) diyor. Yani Ankara'da son 48 saattir "Bu krizi nasıl atlatırız?" diye çözüm yolu arayan siyasetçi, bürokrat ve dış politika danışmanlarına bir "yol haritası" öneriyor. Kısaca AB'nin Türkiye konusundaki en yetkin sesi, "Eğer müzakerelerin hemen başlamasını istiyorsanız TCK'yı geçirin ve zinayı unutun" demeye getiriyor. Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan Perşembe günü Brüksel'e gittiğinde, zina yasağının Türk örf ve adetleriyle ilgili olduğunu, kamuoyunun desteklediğini, AB'yle ilişkileri etkilememesi gerektiğini, fiiliyatta işlevsel bir yasak olmadığını; İrlanda'da kürtaj yasağı, Hollanda'da esrar satışı gibi AB ülkelerinde farklı normlar olduğunu anlatmayı planlıyordu. Erdoğan ayrıca Verhaugen'e ne kadar sitem etse, "Madem sizin için TCK ve zina bu kadar önemliydi, neden Ankara'da bana açık konuşmadın" dese haklı. Ama Brüksel'den gelen haberler ise, Verheugen-Erdoğan görüşmesinin bile kesin olmadığı yönünde. Başbakan'ın sunmayı planladığı argümanlar, felsefi olarak tartışılabilir. Ama Türkiye'deki zina tartışmasının Avrupa medyasına yansıyış şekline bakılırsa ("AKP zinayı yasaklamakta direniyor"), mevcut ortamda bu argümanları tartışmaya açmak Avrupalı siyasetçiler için kolay gözükmüyor. Böyle diyoruz; çünkü son restleşmede Ankara kadar zor duruma düşenler, Avrupa'daki "Türkiye dostları." Bunların içinde Verheugen'den başlayarak İtalyanlar, İngilizler ve en önemlisi, kendi iç kamuoyunda "Türkiye karşıtı" Hıristiyan Demokratlar tarafından iyice sıkıştırılan Gerhard Schröeder var. Schröeder, haftasonu çeşitli kanallarla Başbakan'a içinde bulunduğu zorluğu anlatmaya çalıştı. Yine de karamsarlığa kapılmaya gerek yok. Bu krizin şimdi yaşanması, AB'yle ileride yaşayacağımız yüzlerce "mini" kriz için antrenman. Hem kamuoyu, hem de siyasi kültür açısından hazırlıklı olmak gerekiyor. Türkiye için AB yolu kapanmış değil. Hükümet hala 6 Ekim öncesi veya sonrasında TCK'yı çıkartmaya niyetli. Ankara ciddi bir formül arayışı içinde. Doğru; muhtemelen bu tartışmalar 6 Ekim İlerleme Raporu'na yansıyacak. Ama zaten TCK/zina patlak vermeden önce de Brüksel'den gelen sinyaller, raporun Ankara'nın umduğu kadar "yıldızlı pekiyi" olmadığı yolundaydı. Mart ayında başlaması istenen müzakereler muhtemelen hazirana, İngiltere'nin dönem başkanlığına sarkacaktı. Bugün bile haziran ihtimal dışı değil. Tabii her şeyden önce Ankara'nın "kriz yönetimi" hünerlerini sergileyerek siyasi bir formül geliştirmesi, bunu Başbakan'a kabul ettirmesi ve Brüksel'deki 24 saati iyi kullanması gerekiyor. Erdoğan, ikna kabiliyeti yüksek bir lider. Bu senaryo hala mümkün.
|