Nerede gerçek muhafazakarlar?
Devlete insanların özel hayatlarını, yatak odalarını düzenleme izni verirseniz, iki gün sonra başörtüsüne, üniversite fikir kulüplerine, banka hesaplarına, kredi kartına karışmasına da imkan yaratmış olursunuz. "Küçük devlet" anlayışıyla kamuda yeniden yapılanma ve bireyin güçlendirilmesini savunduğunu iddia eden AKP'nin, kredi kartlarındaki borç ya da Meclis'teki ceza kanunu pazarlığı gibi ufak pürüzler karşısında bile son derece "devletçi" refleksler göstermesi, düşündürücü. Dünyanın bir çok yerinde gerçek anlamda "muhafazakar" hareketler, "küçük devlet" kavramından yola çıkarak, toplumu, cemaatleri, aileyi ve en önemlisi bireyi "devlet"e karşı güçlendirmeyi amaçlar. Özellikle Avrupa ve Amerika kökenli ve yüzlerce yıllık geçmişi olan muhafazakar gelenekte, "devlet gölge etmesin" anlayışıyla, devletin savunma, eğitim, altyapı ve sosyal hizmet gibi "asli görevlerine" çekilmesi anlayışı hakimdir. Bunda amaç, kurumlar ve düzenin, birey üzerinde kurabileceği kontrolü azaltmak, bu anlamada bireyi özgürleştirmektir. Gerçek muhafazakarlık, Batı'daki tarihsel gelişimi itibariyle tereddütsüz serbest piyasadan yanadır. AKP'de bir süredir "Müslüman Demokrat", "Muhafazakar Demokrat" gibi tanımlarla partinin aslında bu geleneğin Müslüman coğrafyada yansıması olduğu tezini savunuyor. Bu anlamda Batı kamuoyunda da başarılı oldu sayılır. O kadar ki, parti Avrupa Birliği çatısında kendi yerinin Hristiyan Demokrat kulübüne yakın olduğunu iddia ederek buraya üye kabul edilmeye çalışıyor. Peki, o zaman AKP kurmaylarının zinanın tekrar suç kabul edilmesi yolunda, gerçek muhafazakarlığa uymayan ve ancak "devletçi" diye tanımlanabilecek yaklaşımını nasıl açıklamalı? Devlete, insanların mahrem hayatını, yatak odasını kontrol etme yetkisi verirseniz, diğer alanlardaki yetkilerine itiraz etmek çelişkili olmaz mı? Kuşkusuz dünyanın her yerinde "aile değerleri" ve "namus" gibi kavramlar muhafazakar hareketlerin temel prensipleri arasında. Buna karşın AKP'nin ait olduğunu iddia ettiği Batılı muhafazakar gelenek, bu alanı Devlet'in denetimine vermez. Örneğin, AKP isterse parti teşkilatlarında "zinayla mücadele" birimleri kurabilir ya da ya da bu konuda yayınlar çıkarabilir. Burada ideolojik bir çelişki yok. Ama zinayla mücadelede yöntem olarak Devlet ve onun araçlarını seçmek, muhafazakar düşünce sistemiyle tamamen çelişmektedir. Konuyu Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e açtığımızda, "Sokağa çıkıp sorsanız, çoğunluk, bu iş düzenlensin diyor" cevabını aldık. Çiçek "Biz de politikayı böyle bir zeminde yapıyoruz. Toplumda böyle ikilemler olabilir" diyor. Adalet Bakanı haklı. AKP tabanı 'Devlet'in toplumdaki yeri konusunda çelişkili. Ama o zaman buradaki ideolojik çelişkiyi düzeltmek de yöneticilere kalıyor. Zira sokağa çıkıp aynı tabana "Öcalan asılsın mı?" diye sorsanız, muhtemelen ona da "Evet" cevabı gelecektir. Her konuda "sokaktaki adama" göre yasal düzenlemeler yapılmadığına göre, Avrupa Birliği'ne beş kala zina konusunda da devletçi bir yaklaşıma anlam vermek güç.
|