 |  |
Walkman, Discman ve iPod...
Madem ortalık CeBIT haberleriyle yıkılmakta, bendenizin de konuya bir yerden yamanma çabasını lütfen anlayışla karşılayın. Konumuz cepte taşınabilir stereo cihazlar... 24 Mart 1979... İnsanlık için, popüler kültür için, avare dar gelirli için çok önemli bir tarih. Zira Sony, Walkman'i icat etti. İlk Walkman'imi edininceye kadar yıllarca bekledim ve Japon yapmış geyiğinin sadık bir temsilcisi oldum. Markasını hatırlamıyorum ama dandik bir şeydi. Eğlence, gençlik ve özgürlük... Temsil ettiği değerler buydu ve bendeniz bir ortaokul ergeni olarak ne kadar eğlenebilir, ne kadar özgür olabilirdim ki?. Genç değildim; ergendim ve sivilcelerim vardı. Sonra seksenli yılların ortalarında Discman'i duyduk. Ve edininceye kadar yılların geçmesini bekledik. Ve şimdi iPod zamanı... 21. yüzyılın belki de ilk popüler kültür ikonu olarak hayatımıza girdi. Binlerce şarkıyı mp3 formatında depolayabileceğiniz bir "müzik ambarı". On bin şarkı yükleyebileceğiniz modelleri var. Kaba bir hesap yapalım: Bir CD on şarkıdan oluşuyor diye kabul edelim. Demek ki bin adet CD'yi iPod'a tıkayabiliyorsunuz. Peki bu iyi bir şey mi değerli vatandaşlarım? Dürüst olmak gerekirse kafam karışık. Yani Jimi Hendrix'in Live At Woodstock plağının A yüzünün ikinci şarkısının Message To Love olduğunu bilmek beni mutlu ediyor. Van Halen'ın 1984 albümünün ikinci şarkısı Jump, Deep Purple'un Machine Head albümünde B yüzünün sondan bir önceki şarkısı Lazy... Plağı veya CD'yi kabından çıkar, müzisyenlerin kullandığı enstrümanların markalarını bir milyonuncu kez oku, şarkı sözlerine bak, işin bittiğinde rafa özenle yerleştir veya yığının arasına at... Bu işlemi seviyorum! Bir albümün kapağına saatlerce bakabilirim. Plaklar ve CD'ler serbestçe akabiliyor alemde, şarkılar özgür... Oysa avuç içi bir cihaza arşivimi sıkıştırma fikrine çok alışabilmiş değilim. O zaman Message To Love sadece bir numaradan öteye geçmiyor. Oysa o, A yüzünün ikinci şarkısı ve orada bulunmaktan çok mutlu. Doğduğu günden beri de orada ve zorunlu bir göçe hazır olup olmadığı konusunda şüphelerim var. iPod'un içerisinde ruhsuzlaşır diye endişe ediyorum. Anlaşılan müzik dinleme kültürü değişiyor ve buna ayak uydurmayla reddetme arasında gidip gelmekteyim. Her plağımın, her CD'min bir hikayesi var. Şarkılar da o hikayelerin kahramanları. Hepsini yakından tanıyorum. Onlar da beni iyi tanıyorlar. Ne zaman hangi ortamda onlara ihtiyacım olduğunu iyi bilirler ve ortaya çıkarlar. Rod Steward'ın bir lafı vardır: "Bazı şeylerin değişmemesi güzeldir, iç çamaşırlarım gibi" der. Don değiştirmeme fikrine katılacağımı söyleyemem ama müzik dinleme kültürüm bir süre daha eskisi gibi kalsın diye düşünüyorum.
|