Önceki gün önemli bir toplantıdayım. Bir ara telefonumu 15 dakikalığına sessiz moduna almıştım. İşte tam o sırada 50'ye yakın çağrı gelmiş tarafıma.
Çoğunun gazeteden olduğunu anlayınca en önce asistanım Nazan'ı aradım.
"Tunceli Milletvekili Kamer Genç tırım tırım sizi arıyor. Acilen görüşmek istiyormuş" deyince anladım meseleyi tabii.
Mesele, büyük bir ihtimalle "Dersimlinin, Dersimlilikle imtihanı" başlıklı pazar yazımdı.
Toplantı bitince aradım Kamer Bey'i cep telefonundan.
Daha selam verir vermez başladı saydırmaya, ağzından çıkanı kulağı duymayan bi hallerde...
"Geliyorsun Tunceli'ye. Sana ziyafet çekiyorlar. Ondan sonra da gidip Dersim adına kılını kıpırdatmamış bir adam için (kastettiği adam Ferhat Tunç) abuk sabuk yazılar yazıyorsun! Böyle gazetecilik mi olur?"
Neye yalan söyleyeyim önce muhteremin söylediklerinde ciddi olduğunu algılayamadım.
Sandım ki espri yapıyor, kafa buluyor benimle.
Ama sonra baktım ki gayet ciddi.
"Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Böyle şaka da olmaz ama ne olur şaka yapıyorum falan deyin!" şeklinde kibarca uyardım.
Yok ama! Anlamadı.
"Ee yalan mı? Gelmişsin buraya. Gezdirmişler seni. Yedirmişler, içirmişler işte!" ifadesini kullanınca artık koptum.
O dakikaya kadar telefonda konuştuğu adamın bu milletin bir vekili olduğu bilincinden hareketle nezaketini korumaya çalışan bendenizin sigortası attı tabii.
"Tunceli'ye, değil bu dönem, yaşamım boyunca ayak basmadım. Bir iki telefon görüşmesinin dışında Ferhat Tunç'la yüz yüze gelip, oturup konuşmuşluğum bile yok! Ne ziyafetinden bahsediyorsunuz siz yahu? Bu ne çirkin üslup! Kendinize gelin ve haddinizi bilin artık!" dedim ama nafile...
Sonuçta karşımdaki şu ya da bu değildi.
Karşımdaki Kamer Genç'ti!
Otomatiğe bağlanmış gibi devam etti hakaretlerine.
"Kimdir Ferhat Tunç? Saz çalmanın dışında ne yapar bu adam? Ne yapmış acaba Dersim için? Ne faydası olmuş bu adamın? 'Ben Kürt'üm, Dersim'liyim' demekle Dersimli mi olunuyormuş? Biz Kürt, Mürt değiliz kardeşim! Bizim Kürtlükle ne alakamız var? Bize ne Kürt meselesinden? Öyle bir mesele de yok ayrıca! Sen kim oluyorsun da Dersimlileri imtihana tabi tutuyorsun? Dersimli sana mı soracak kime oy vereceğini?" mealinde bir yığın saçma sapan söz sarf etti.
Ama dinledim.
En sonunda, telefonu kapatmadan önce de dedim ki:
"Beyefendi. Benim için senin ya da Ferhat Tunç'un hangi kökten olduğu önemli değil ama bence ne söylediğinize dikkat edin. Ne demek 'Kürt Meselesi yok.' Ya da 'Biz Kürt değiliz'! Asıl siz kimsiniz? Siz Dersimliler adına konuşma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz?"
Bunun üzerine iyice kendini aştı Kamer Genç ve şöyle bir cevap vererek, aslında kendisi için doğru olan tezi samimiyetle ortaya koydu:
"Değiliz kardeşim. Biz Dersimliler Kürt değiliz! Çünkü Kürtler Şafii olur. Biz Şafii miyiz? Biz Türk oğlu, Türk'üz!"
Onun bu son sözleri karşısında, "Bravo size Kamer Bey! Vallahi bravo!" diyebildim sadece.
Ve o hâlâ saçmalamalarına devam ederken kapattım telefonu suratına.
Çünkü Kamer Bey hakikaten katlanılabilecek ve çekilecek bir durumda değildi daha fazla!