Dünya Cenneti İstanbul Boğazı'nın ortasında bir işgalcinin, hem de Belediye'nin gözleri önünde kaçak yapılanma ile büyüte büyüte yarattığı bir çirkinlik anıtı vardı. Sahilde yürüyenlerin, Boğaz'dan geçenlerin göz zevkini piç ediyor, ama kaçak işgalcisine gece gündüz para basıyordu.
Başka yerleri alayı vala ile basan ve davet ettiği tv kameraları önünde yıkan Belediye, nedense, bu işgalciyi mahkemeye vermekle yetinmişti. Kapıya mühürü basıp, dava açmıştı. İşgalci mühürü kırıp devam etti.
Belediye gene mühürleyip dava açtı.. Bu böyle sürdü gitti.
Galatasaray'ın başındakiler kulübe beş kuruş hayrı olmayan Ada'nın işgalcide kalması için çırpınırken, Belediye'nin davası uzadıkça uzadı. Sonunda yıkım kararı onaylandı.
Kiralanan gayrimenkule kaçak ekler yapmak, anında tahliye sebebi iken, Galatasaray Kulübü Danıştay'ın kesin kararına da itiraz etti ve "Karar düzeltmesi" istedi.
Dikkat buyurun.. İşgalci ve kaçak inşaatçı değil, mal sahibi, o işgalci yüzünden mahkemelere düşen Galatasaray "Kararı düzeltin" dedi. Kararın düzelmeyeceği biliniyordu. Çünkü kaçak ve de Boğaziçi İmar'dan izinsiz o çirkin, rezil, utanç veren yapılanma, orda milyonların gözünün önünde duruyordu. Amaç, davayı uzatmak ve işgalcinin orada bir sezon daha geçirmesini sağlamaktı Bu amaç da öyle açıktı ki!.
Danıştay 21 Şubat 2017'de, "Karar Düzeltmesi İsteği"ni de reddetti. Yıkım kesinleşti, ama Galatasaray Başkanı olacak zat, Dursun Özbek, bunu Galatasaray Camiası'ndan sakladı. Konuyu Divan'da sorgulamak isteyenleri, Suada İşgalcisinin avukatı Divan Başkanı, hem de mikrofonu kestirerek susturdu.
Sonunda, davayı takip eden, Dursun'dan önceki Galatasaray Başkanı ve hukukçu Duygun Yarsuvat bir Ankara seyahatinde Danıştay'a uğrayıp soruşturunca gerçeği öğrendi.
Ben de öğrendim ve yazdım.
Dursun denen zat, Divan'da Ada'yı konuşmak isterken susturulan üyeyi, "Kulübün sırlarını bana sızdırmak" suçu ile Haysiyet Divanı'na sevk etti ve kesin ihracını istedi.
"Kulüp sırrı" dediği şey, kesinleşmiş mahkeme kararıydı.
Dursun'un işine gelmeyen şeyler kulüp sırrı oluyordu.. Tıpkı, yurt dışı bir bağımsız denetim kuruluna yaptırdığı son 15 yılın mali araştırması gibi. Dursun onu da kasasına kilitlemiş, Kongre ve Divan'dan saklamış, yönetiminde açıklıktan yana olanların hepsini de tasfiye etmişti. Artık Galatasaray yoktu.. Susturulan Kongre, susturulan Divan ve susturulan Galatasaray Muhabirleri sayesinde "Özbekspor" vardı.
21 Şubat 2017 kesin kararı ortaya çıkınca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin artık yapacağı tek şey kalıyordu.
Suada'nın kapalı ve açık kaçak bölümlerini yıkmak..
Bir buldozer gönderdiler, Ada'nın iskele bölümüne açılan çelik konstrüksiyon giriş holünü ayakta tutan putrel sütunları kırdılar.
Çatı çöktü. Yıkım (!) tamamlanmıştı.
Ada'nın Marmara Denizi'ne bakan taraftaki çirkin rezilliğe dokunmadılar bile.. Sonra da çekip gittiler..
Boğaz Öngörünüm Bölgesi'nde değil, tam da göbeğinde mide bulandırıcı bir manzara bırakıp çekip gittiler..
Bundan sonra ne olacağını da açıklamadılar.
Galatasaray Kulübü, Suada yıkıldı diye adeta bir ölüm sessizliğine büründü.
Şimdi ne olacaktı peki?.
Bu soruya ne Kadir Topbaş'tan, ne de Dursun Özbek'ten bir yanıt beklemeyin sakın.. Onlar o leşin orda öyle kalmasından memnunlar.. Çünkü zaman işgalcinin lehine işleyecek, biliyorlar..
"Bu rezillik böyle duracaktı da, niye Suada yıkıldı?. İnsanlar iyi kötü gidip eğleniyor, dinleniyor, birkaç aile de buradan geçimini sağlıyordu. Kaçak yapılanma üstelik yarısı yıkılmış duruyor. Görüntü daha da leş" diyeceklerdi.
İşgalci gene bir yerleri, birtakım kişileri araya sokup, kahraman gibi çıkacaktı.
"Ben yıkımı düzeltir, Suada'yı yeniden yapar, yeniden işletirim!." Düşünebiliyor musunuz, hesapları ve taktikleri..
Bunun önüne geçmenin yolu var, tabii..
Söylentileri önlemenin de..
İstanbul Belediyesi, mal sahibi Galatasaray Kulübüne süre verecek ve "Şu tarihe kadar Ada'yı düzelt. Öngörünüm bölgesindeki çirkinliği ortadan kaldır. Yoksa Ada'yı istimlak eder, halka açık park ve plaj yaparız" diyecekti.
Ya da Dursun Özbek, Ada'yı derhal derleyip toparlayacak ve bu yaz üyelerine ve konuklarına hizmet verecek bir plaj haline getirecekti.
Ne Belediye, ne de Galatasaray Kulübü "Peki şimdi ne olacak?. Boğaz'ın ortasında bu mide bulandırıcı manzara ne kadar kalacak" sorusuna ısrarla ve inatla yanıt vermediler, tek kelime açıklama yapmadılar bugüne dek..
Yaparlar mı?. Sanmıyorum..
Bu yüzden, yaşayan en büyük, en saygın, en sözü dinlenir, etrafında toplanılır Galatasaray Başkanı Selahattin Beyazıt'ı göreve davet ediyorum..
Kulübün yüce menfaatlerini koruma ve Suada'yı yeniden Galatasaray Adası yapabilecek tek kişi o çünkü..
Ona yazdığım açık mektubu köşemde okuyacaksınız!.