Ben size cuma gecesi, Cemal Reşit Rey Salonunu tıklım tıklım dolduran seyircilerle birlikte yaşadıklarımı anlatayım da, başlıktaki ".." yerine kelimeyi siz koyun..
***
Kızılordu Korosu, dünyanın en eski, en ünlü ve hâlâ yaşayan topluluklarının başında gelir..
Onlarla ilk tanışmam, tesadüfen elime geçen bir albümleriyle oldu.
Üniversite yıllarımda.. Rus Halk Müziği ile Dormen Tiyatrosu'nun sahnelediği Şahane Züğürtler adlı unutulmaz oyunun finalinde Ayfer Feray'ın söylediği hepimizi ağlatan "O çiçornia" ile tanışmış, daha sonra Sarita Montiel'in söylediği Moskova Geceleri ile âşık olmuştum.
Her yerde Rus Halk Müziği plakları ararken, Fransız yapımı Kızıl Ordu Korosu plağını bulunca mest olmuştum.
1928'de, Aleksandr Aleksandrov tarafından Sovyetler Birliği halkına moral vermek için zamanın kara trenleri ile bitmez tükenmez turneler yapan koro, Soğuk Savaş döneminde Batı Dünyasına, Rusları sevdirme göreviyle, yurt dışı turnelere başlamış, amaca da ulaşmıştı.
Sovyetler Birliği'nden nerdeyse nefret edenler bile, bu sanatçılar ve sporculara sempati duymağa başlamışlardı.
Kızılordu Korosu, bu turnelerde Türkiye'ye de gelmeye başladı. Her defasında heyecanla gittim. Her defasında bayıldım..
Ünlü Koro'nun ve tabii başından beri onlara eşlik eden dans gurubunun 64 kişisini taşıyan uçak, esrarengiz şekilde Karadeniz'e gömüldüğünde sanırım en çok üzülenler arasındaydım.
İşte bu unutulmaz Koro, 2016'daki kazadan beri ilk defa yurt dışında konser veriyordu. Hem de Türkiye'de..
Her şeyi iptal edip, cuma gecesi o konsere nasıl koştuğumu tahmin edersiniz..
Konser harika başladı.. Mizansenler enfesti.
Arkalarındaki büyük ekranda söyledikleri şarkıya eşlik eden görüntüler, duygularımızı katlıyordu.
İkinci Dünya Savaşı yılları üzerine söyledikleri şarkılara, o savaş yıllarında ülke insanlarının ve askerlerinin siyah beyaz, arşiv filmleri eşlik ediyor ve savaşın ne kadar acı, ne kadar kahredici olduğunu anlatıyordu. Bu savaş aleyhtarı müthiş sahneleri yaratan da, Rus askerleriydi, yani Kızılordu Korosu.. İyi mi?.
Sonra birden arka ekranda Gelibolu'yu gördük.. Genç, incecik bir delikanlı, ama insana "Bu ses bu vücuttan nasıl çıkıyor" dedirten
olağanüstü bir bas bariton ses ve muhteşem bir yorumla Çanakkale Türküsü'nü okumaya başladı.. Arka planda gene Rus Arşivlerinden gelen görüntülerle Atatürk ve Arkadaşları, genç Cumhuriyet'in ilk günlerinde..
Ve de Çanakkale savaşlarının o unutulmaz, ezberimizdeki fotoğrafları..
Salon nasıl coştu, hepimiz, nasıl göz yaşları içinde ve ayakta alkışladık..
Daha evvel de ayağa kaldırmıştı bizi, hele de beni, koro..
Çocukken radyodan başka eğlencemiz yokken Feridun Fazıl Tülbentçi'nin yazdığı Kahramanlar Geçiyor programını ailecek nasıl dinler, sonundaki Mehter Marşına nasıl eşlik ederdik, ağbimle..
Adil Kürşat o gece anlattığı Kahramanlık Öyküsü'nü hep ve Mehter cenk davulunu vuruyordu" diye bitirir ve mehter marşı, davulla girerdi..
"Ceddin deden, neslin baban Hep kahraman Türk milleti Orduların pek çok zaman Vermiştiler Dünya'ya şan Türk milleti, Türk milleti!." Hele o koronun eşlik ettiği "Türk milleti.. Türk milleti" haykırışları..
Bir yanda solistler, bir yanda Koro, bir yanda da çoğu bizim Kafkas dansları figürlerinden oluşmuş koreografileri ile dansçılar salonu doruklara taşırken, birden Brejnev'in, Soğuk Savaşın en yoğun günlerinde "Halk Sanatçısı" ilan ettiği
Yosif Kobzon anons edilmez mi?.
"Eyvah" dedim içimden..
Bir kaç yıl öncesi son gelişlerinde, TİM'deki konseri nerdeyse sıfırlayan adamdı..
Jöle ile yapıştırılmış saçlardan oluşan iğrenç bir peruk, ameliyatlar ve botokslarla tüm ifadesi yok edilmiş, maskeli bir sahte surat.. Ses mes de kalmamış.. "Hadi bir şarkı söyler, gider" demiştik ama uzattıkça uzatıp, havayı öyle soğutmuştu ki, Koro zor toparlamıştı.
Bu defa daha da kötü oldu.. Kobzon nam zat, tam 5 şarkı söyledi ve de üstelik final yaptı.. Bittiğinde tek alkış gelmedi. Millet de ayağa kalkıp gitmeye başlayınca, "Bis" olarak planlanan veda şarkısı havada kaldı. Öyle kaldı ki, anons ettiler.. "Gitmeyin lütfen, bir şarkı daha var" diye..
Eve dönerken, öfkeyle google girdim..
"Kim bu herif?. Torpili o zaman Brejnev'di, şimdi Putin mi" diye..
Meğer Rusya Federasyonu Duması, yani parlamentosu üyesi, bir de Meclis Kültür Komisyonu Başkanıymış.. Yani torpili kendisi, pis peruklu ve feci botokslu adamın..
Kızılordu Korosu'na bir daha gidersem, kapıya yakın oturacağım ve bu adam gene sahneye çağrılırsa, hemen kalkıp gideceğim..
Ağzımın tadı bozulmadan!..