Kadıköy Cumhuriyet Savcısı, "Resen" yani başsavcılıktan bir talimat gelmeden ve de bir ihbar olmadan, kendi kararı ile Fenerbahçeli Volkan Demirel için 6222 sayılı Sporda Şiddeti Önleme Yasası'nı ihlalden dava açmış. Gerekçe, Volkan'ın Fener- Galatasaray basket maçındaki holiganvari eylem ve söylemleri..
Bu dava türünde ilk ve emsal olacak!. Hem bu ülkenin tüm savcılarına ve hem de tüm holiganlarına..
Bu arada.. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın talimatı ile soruşturma açıldığını, Sabah Özel İstihbarat ekibinden Nazif Kardeşimin haberi ile ben yazdım. Dosyanın Anadolu Adliyesi'ne sevk edildiğini de.
Bomba gibi haberdi. Hürriyet başta bir iki gazete "Hıncal Uluç yazdı" diye verebildi ertesi gün. Ötesi tıs..
Durum şimdi ne âlemde?. Gene herkesin ağzı bağlı..
Yahu bunca Adliye Muhabirinden biri bu manşetlik haberi izlemeye cesaret edemiyor mu?.
Onu da mı RTÜK, ya da Olağanüstü Hal yasakladı?.
Benim korkak medyamın en büyük sansürcüsü kendisi.. Başkasına ihtiyacı yok.. Kimseyi eleştirmeye hakkı da yok..
Kadıköy adliyesindeki durumu da soruşturmak Nazif kardeşime düştü anlaşılan..
"Utanın efendiler, topunuzun işini ben yaptım bak. Aziz Yıldırım haberini ben çıkardım" demesi utanmalarına yetmedi.
Manşetlik Aziz Yıldırım haberi yapacak Polis Adliye muhabiri yok İstanbul'da.. Ama "Sinan Çetin'in oğlu" haberi yapmak için Adliye önünde nöbet tutan "Rüzgar Çetin özel muhabirleri" var. Geçen hafta doğru dürüst yazılmış tek Aziz Yıldırım Soruşturması haberi okumadınız ama Rüzgar'ın üç sene önce bir arkadaş kavgası sonucu açılan karşılıklı davanın bilmem kaçıncı duruşması izlendi ve yazıldı. Öyle yazıldı ki, halen devam etmekte olan şu meşhur trafik kazası yargıçlarında "Bu herif zaten sabıkalıdır, her türlü suçu işler" algısı yaratılsın. Yaratılsın ki cezası artsın. Tahliye edilen Rüzgar gene içeri girsin..
Niye Rüzgar ille de içeri girmeli?.
Sinan Çetin'in oğlu da ondan..
Rüzgar Çetin'in asıl suçu, Sinan'ın oğlu olması..
Haksızlık mı ediyorum, Polis Adliye Muhabirleri?. Haksızlık mı ediyorum, onlardan ille de "Rüzgar Haberi" isteyen şefler, editörler, yazı müdürleri..
Alın o zaman!.
***
Adam trafik ışıkları ile kontrollü kavşağa, kendisine kırmızı yanarken, kontrolsüz bir hızla girmiş. Kendisine yeşil yandığı için yaya geçidine giren 16 yaşındaki genç kıza çarpmış. Kız havada uçarken, o basmış gitmiş. Kız çevreden gelenlerin yardımı ile kaldırıldığı hastanede ölmüş. Öldüren adam, kazadan üç gün sonra teslim olmuş. Tabii 3 gün sonra alkollü ya da dumanlı mıydı anlamak mümkün değil.
Bu bilgiler Bilirkişi raporunda kayıtlı. Bilirkişi adamı "Asli suçlu" ilan etmiş.
Geçen hafta bu kaza karara bağlandı. Belki okudunuz, belki okumadınız. Küçük verildi, ayrıntısız verildi, hiçbir köşe yazarı da tek satır yazmadı.
Çünkü çarpıp öldüren ve üç gün sonra teslim olan kişi, Sinan Çetin'in bacanağı değildi.
Mahkeme, 16 yaşındaki genç kızı, aynen Rüzgar Çetin'in suçu "Bilinçli kusurla ölüme sebep olmaktan" tutuksuz yargıladı ve 18 bin lira adli para cezasına mahkûm etti. Onun da, ayda 1500 lira taksitle, bir yılda alınmasına karar verdi.
Biri altı ayı tutuklu yargılandı, 7 yıla mahkûm oldu. Öteki 12 ay, ayda 1500 lira ödemeye..
Buyrun bakalım, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu kardeşim, bu ülkede yasalar kusursuz da, yargıçlar kusurlu öyle mi?.
Buyrun benim kafasındaki hesaplara göre haber izleyen, ya da izlemeyen istihbarat servislerim?. Kişisel sempati ya da antipatilerine göre köşe yazıp mahkemeleri etkilemekle uğraşan yazarlarım!.
Hâlâ ve hâlâ Rüzgar'ın peşindesiniz.. Adamın babası ile yemek yemesi bile resimli haber oluyor da, 16 yaşındaki kızın hayatını bitirenin 18 bin lira karşılığı nasıl beraat ettiğini soruşturmuyorsunuz?. Yazmıyor, eleştirmiyorsunuz?.
O da bana düştü gene..
Kontrollü kavşağa, kendisine kırmızı yanarken, kontrolsüz hızla girip genç kıza çarpan (Uygar ülkelerde "Yavaşla, kırmızı geliyor" demek olan sarı ışık, bizde "Kırmızı geliyor, gaza bas" anlamına gelir. O kontrolsüz girişin sebebi o. Cüneyt Ağbi ve Ercan Arıklı da bu yüzden ölmüştü.) ve anında kaçan kişi, kızın ölümüne rağmen niye tutuksuz yargılandı?.
"Kazada başka ölen ve yaralanan yok" da ondan. Yasa "Tutuklanma" için bir ikinci kişinin de zarar görmesini şart koşuyor.
Tek kişi öldürmek trafikte, nerdeyse serbest bu ülkede.. (Biliyorsunuz değil mi, Barolar Birliği Başkanım..)
Hadi tutuksuz yargılandı.. Ya bu komik ceza.. Ölümün cezası taksitli 18 bin lira?.
Onun da sebebi var. O Bilirkişi raporu var ya.. Orda demiş ki çok bilen kişi..
"Kavşak kontrollü de olsa, kendisine yeşil de yansa, genç kız yola inmeden etrafı kontrol etmeliydi. Etse hızla geleni görür, yola inmezdi.
Etmediği için o da suçludur."
Ordan yırtmış işte bizim adam..
Yani önce bilirkişi, sonra mahkemelerimiz diyor ki!.
"Ey vatandaş devletin koyduğu kurallara sakın aldanma.. Kendi işini kendin yap.. Işığı kimse sallamıyor..
Sen de kanma sakın.. Yeşile sakın aldanma.. Bilhassa sana yeşil yanarken daha da dikkatli ol ki, böyle acımasız gelenlerin altında kalma. Kalırsan bak, sen de onun kadar suçlu olursun.." Bilirkişi raporu kırmızıda hışım gibi gelenle, yeşile bakıp yaya kaldırıma ineni, yarı yarıya suçlu ilan ediyor, iyi mi?.
İyi mi, Adliye Muhabirleri?. İyi mi köşe yazarları?.
Şimdi söyleyin Sevgili Okurlarım, Bu ülkede suçu önleyici, işleyeni pişman edici ceza yasaları, bu yasaları, medya popülizmine esir olarak değil, vicdanına bakarak uygulayan yargıçlar ve olanları, kişisel duruş ya da sempati ve nefretlerine göre değil, "Bağımsız Dördüncü Güç" olarak izleyen medya var mı?.
Birinci güç, Yasama gerekeni yapmamış.
Bu sakat yasalar yıllardır aynen duruyor.
İkinci güç, Yürütme işin peşini öyle bırakmış ki, İstanbul dağ başı olmuş. İnsanlar en ağır trafik suçlarını, polislerin gözü önünde pervasızca işlemeye cesaret ediyor, otobanlarda şov yapıyorlar.
Üçüncü güç, Yargı, işte böyle eksik, işte böyle çelişkili, işte böyle popülist kararlar verebiliyor.
Dördüncü güç, medya, hepsinden beter.. İşine geleni, içinden gelene göre yazıyor. Bir şeyi düzeltmek kimsenin vazifesi değil. Ne tiraj, ne reyting yapıyorsa o.. Kime gücün yetiyorsa o..
Dünden, yarından değil, bugünden söz ediyorum..
Bugün 4 gücün hali bu kadar çırılçıplak açıkken, biz meydanlara düşmüş, vay sistem, vay rejim değişikliği diye nerdeyse kelle götürüyoruz.
Vay efendim, "Kuvvetler ayrımı" elden gidiyormuş.
Hangi kuvvet?. Hangi ayrım beyler?.
Hangi?. Hangi?. Biriniz onu söyler mi?.