Son zamanlarda hiç bu kadar heyecanlandığımı, coştuğumu, gururlandığımı hatırlamıyorum..
Sinmiş, korkmuş, loş, karanlık, yolları, caddeleri kaldırımları boşaltılmış İstanbul'un insanın ruhunu karartan havasının içinden geçip, adeta çökmüş geldiğim Milli Reasürans Merkezi'nden, nasıl bir keyif, nasıl bir mut, nasıl bir umutla ayrıldığımı anlatmam gerçekten mümkün değil..
Bir konser, bir insanın ruh halini bu kadar değiştirir mi?.
Değiştirir dostlar, değiştirir..
Müzikte zaten mucizeler vardır..
Ama bu defa yaratılan mucize de bir başka..
Öyle akıllara seza bir projeye girişmişler ki, düşünmesi bile cesaret ister..
Bir klasik müzik orkestrası ile bir rock band bir araya gelecek.. Ve ortaya bir Klasik Rock çıkacak.. Hem de benim insanımın müziği üzerine..
Kafanız karıştı değil mi?.
O zaman baştan başlayalım..
***
Dünya çapında, tonla ödüllü çellist, benim can arkadaşım (Yahu ne mutlu bir adamım ben. Ne arkadaşlarım var benim. Gel de kasılma..
"Dostunu söyle, kim olduğunu söyleyeyim" demiş ya eskiler.) Çağ Erçağ, İzmir Karşıyaka Senfoni Orkestrası Direktörü ve şefi Hakan Şensoy'a "Bir konser yapalım" demiş.. "Ama Haydn Konçertosu çalmayalım artık. Ben de bıktım, millet de.. Tangolar falan yapalım.." "Piazzola'dan beri tangolardan da bıktı millet" diye cevaplamış, Hakan.. "Oturup düşünelim, hiç yapılmamış bir şey yapalım, o zaman.." Bir sene sürmüş, düşünme, işe soyunma, çalışmalar, gelişmeler ve nihayet izleyici önüne çıkacak hale gelmeler..
Tıklım tıklım dolu bir salon..
Sahnede de yer yok.. Öyle dolu..
Önde bir yay şeklinde Milli Reasürans Oda Orkestrası.. Şef, Hakan Şensoy..
Yayın ortasında solist Çağ Erçağ..
Yayın arkasında bir daha geniş yay..
Nurkan Renda Rock Band..
Oda Orkestrası dahil, bütün sazlar elektronik.. Onca enstrümanın ses ayarını yöneten, ton maister de Can Aykal.. Gürer Şefimin oğlu..
Nurkan, Hakan, Çağ , yürek, zeka, müzik ve "Yepyeni birşey yapmak aşkı" isteyen konserin sacayakları..
Üçü de akademik müzisyen. Üçü de, en iyi müzik okullarında okumuş, dünyaca ünlü ustalarla çalışmışlar..
Hakan ve Nurkan, halen İTÜ Konservatuvarı'nda öğretim üyesi.. Öylesi..
Ve "Hayat Güzeldir" adını, tam da bugünlere ilaç verdikleri konserin programına bakar mısınız?.
Nurkan'ın "Old Giants" adlı açılış parçasından sonra..
Melih Kibar'ın bu ülkedeki ilk Eurovizyon seçmelerine sinyal müziği olan emsalsiz bestesi, Çoban Yıldızı..
Sonra Mazhar Alanson, Güllerin İçinden.. Sonra Anadolu Rock, Erkin Baba tabii.. Fesuphanallah. Barış Manço, Dönence, Fuat Güner bu defa, Sakın Gelme.. Gene Erkin Baba, Arap Saçı.. Cem Karaca, Resimdeki Gözyaşları.. Orhan Gencebay.. Orhan Baba tabii..
Hatasız Kul Olmaz.. Ve de gene Cem.. Ve onun ölmez şarkısı.. Namus Belası ile final..
Türk popunun en güzel parçaları, klasikle, Rock'u birleştirip, yepyeni, bambaşka yaratılmış bir müzik türü ile çalınıyor.. Ortada solist, Çağ..
Müzik kitapları, insan sesine en yakın enstrümanın çello olduğunu yazarlar..
O gece Çağ kanıtladı bu lafı..
Çello konuştu.. Çello tüm o efsane şarkıları söyledi.. Kelime kelime duydum, inanın..
Alkış.. Kıyamet.. Bis.. Orhan Baba.. Bir daha bis.. Erkin Baba!. Ve elindeki sopayı bırakıp, zurna ile sahnedeki müthiş ekibe katılan Hakan Şensoy..
Kuliste çocuklarla sarmaş dolaş olduk, mutluluktan..
"Bu konser salonlara sığmaz" dedim..
"Yazın Açık Hava" dedi Çağ..
"Yetmez" dedim.. "
Stadyum konseri yapın.. 40 bin kişi ayağa kalkar.." Bir yapımcı Üç Tenor'u bir araya
getirip bir proje yaratmış,
dünyayı sallamıştı,
90'lı yıllarda,
hatırlarsınız!.
Türkiye'de yok mu şimdi bir yapımcı, bu konsere sahiplenecek ve onları önce Türkiye, sonra da, Dışişleri ve Kültür Bakanlığı destekleri ile Dünya turuna çıkaracak..
Duysun el alem, Türk'ün sesini..
Tanısın Dünya, bir daha Türk'ü!..