Cumartesi gecesi, patlamalardan dakikalar sonra RTÜK, "Yayın Yasağı" koymuş.. Sanırsınız ki tatil gecesinin o saatinde RTÜK toplantıdaydı da, bu kararı anında aldı.
Öyle bir şey yok tabii. Peki o zaman "Hem de RTÜK adını kullanarak bu yasağı kim aldı" sorusu aklınıza gelmez mi?.
Yahu memlekette Ohal var.. Yayın yasağı gerekiyorsa o koyar.. O zaman da kanallar sıkıysa uygulamasınlar görelim..
RTÜK'ün kararı göstermelik. Laf ola torba dola.. Dostlar alışverişte görsün.. Gördü dostlar.. RTÜK'ü hiç kimsenin zerre umursamadığını..
Haa!.. Eğer RTÜK, olay yerinden kanlı, dehşet uyarıcı görüntülere yasak uyguladıysa, bunun için her defasında "Yasak" koymaz. Uygar ülkelerdeki gibi, bu ve benzeri olaylarda hangi görüntülerin yayınlanmayacağına dair bir genel karar alır. Uygulamaya koyar.
Ben cumartesi gecesi biraz rahatsızdım. Maç bitti.. Dostlar dağıldı.. Ben de ilaç aldım ve yattım.. Sabah kalkınca ilk işim "Ne var, ne yok" diye haber kanallarına bakmaktır. Kırmızı yazı yoksa boş ver.. Çünkü kanallar hele sabah saatlerinde yeni haber yazmazlar. Bir gece evvelin haberleri aynen devam eder. Öğleye doğru da birisi, o sabah çıkmış gazetelerin manşetlerini alt yazıya "Yeni haber" diye koyar, utanmadan..
"Utanmadan" dedim. Çünkü dünyanın her yerinde haber Televizyon'dadır. Çünkü o anında yayın yapar. Gazete haberi televizyondan alır. Derinlemesine geliştirir, ertesi sabah piyasaya sürer. Bizde hem de haber televizyonu, gazetenin nerdeyse 24 saat önce aldığı haberi, ertesi gün yayınlarsa, bunun adı "Utanmazlık" olmaz mı?.
Baktım.. Bütün haber kanalları kırmızı yazılarla doluydu..
Hepsinde "Son Dakika!."
Nedir haber.. "Beşiktaş'ta iki bomba patladı." Ne zaman, cumartesi gecesi saat 10'da!.
Şimdi saat kaç?. Pazar, 10!. Yani tam 12 saat süren bir "Dakika" ile karşı karşıyayız. (24 saat sonra, akşam eve döndüğümde hala ayni haber vardı, güler misin, ağlar mısın?.)
Geçiniz.. Gelişen haberler ne?.
Haber, bombalar patlamış.. Çok sayıda yaralı varmış. Yaralılar civar hastanelere kaldırılmışlar.. Şehitler de var. Şehit sayısını Bakan Soylu açıklamış..
Ekranın tepesinde bir karış büyüklüğünde harflerle "Bakan Soylu: İki saldırıda 38 şehidimiz var!"
Ayni ekranın Alt Yazısında "Bakan Soylu: 2 saldırıda 30 polis 7 sivil şehidimiz var"
Yani 30 ile 7'yi toplayacak kadar hesap biliyorsa, o yazıyı ekrana yazan haber kanalı görevlisi, şöyle bir durur..
Ekran yazıları "Karakter (Yani harf) Jeneratörü diye bir elektronik klavye ile yazılır. Bazen son jeneriklerde adı "Karakter Jeneratörü" diye geçen adam bunları yazandır, işte..
Şimdi ayni adam, ayni anda ekrana iki çelişkili sayı yazıyorsa, bunun adı nedir?.
Laubalilik, en azından.
..Ve en önemlisi.. O kanalın yüzlerce çalışanı ve onlarca yöneticisinden hiçbiri kendi kanalını izlemiyor demektir. Bir kişi izlese, çelişkiyi görür, anında düzelttirir.
Senin izleme gereği duymadığın kanalı, millet niye izlesin peki?.
Habercilikleri de şu..
Ekranda spiker.. Sadece resmi açıklamaları haber diye okuyor. Sonra "155 yaralı civar hastanelerde.. En çok yaralı da Şişli Etfal'de var. Şimdi Şili Etfal'e bağlanıp ordaki muhabirden ayrıntılar alacağız" diyor.
Şişli Etfal önünde, genç, stajyer görünümlü bir delikanlı..
"Resmi kanallar 155 yaralı olduğunu açıkladılar. En çok yaralı burda. Onun için biz de burdayız" diyor. Başka da bir şey demiyor. Hastane açıklama yapmıyormuş da, onun için bir şey bilmiyormuş da.. Görüntü, mörüntü yok ha!.
Gazetecilik hastane kapısında resmi açıklama beklemeye inmiş, haberimiz yok.. Ama çocuk cahil.. Onu oraya gönderende kabahat.. Hiçbir yeni bilgi taşımayan 3 cümlelik haberin, spikerin söylediklerinden tek farkı, çocuğun arkasındaki fon.. Orda Şişli Etfal hastanesi uzaktan görünüyor. Çocuk lafı uzatmak için üç cümlesini "Şimdi özetleyelim" diye aynen tekrar ediyor. Geri zekalıyız ya, ayni lafları arka arkaya üç defa dinliyoruz.
Ben de, öfkeyle, farklı olmadıklarını bile bile öteki haber kanallarını zaplıyorum.
İşin o yanı daha felaket.. Onu da yarın yazacağım.. Aslında günlerce yazsam bitmez ya!.