Yasemin benden evvel bakmış, Su Dünyası/ Water World adlı, albüm formatında basılmış kitaba.. Getirdi önüme koydu. Sayfaları çevirmeye başladım..
Yani bu nasıl bir dünyadır.. Bir ucunda insanlar Mars'a gitmek için bilet alıyorlar.. Öte yanda başka insanlar taş devrini yaşıyorlar..
Hasan Cem Araptarlı gitmiş, görmüş, yaşamış ve olağanüstü fotoğraflarla bize getirmiş o dünyayı.. "A4 Ofset Matbaacılıık yayını kitabı bulmanız zor.. Bazıları için almak da zor olabilir" diye düşündüm ve de gene düşündüm ki, "Bu yaşam tarzından, bu insanlardan hepiniz haberdar olmalısınız."
Pazarın tek yazısı olarak seçtim ki, fotoğraflara geniş yer ayırayım ve siz bir tatil gününüzü, keyifle geçirin, düşünerek keyiflenin istedim..
Yaşadığımız tatsız günlerden bir kaç dakika ayırarak..
Hasan Cem Araptarlı'nın "Okyanus ortasında unutulmuş insanlar.. Su Çingeneleri" dediği insanları tıpkı benim gibi şaşkınlıklar içinde tanıyacaksınız. Malezya'da bir yer, ama Malezyalılar bile pek bilmiyor onları.. Hele dillerini kendilerinden başka bilen yok..
Pardon.. Ben anlatmayayım, sözü Araptarlı'ya bırakayım, o anlatsın!.
***
Sonunda, Bintang Biru karşıdan göründü. Kelimenin tam anlamıyla okyanusun ortasına kurulmuş karayla hiçbir bağlantısı olmayan, üflesen uçacaklar gibi birbiri ardına dizilmiş 25-30 kulübeden oluşan, fantastik çocuk kitaplarına yaraşır bir köy..
Meraklı kalabalığa yaklaşırken, fotoğrafçı refleksiyle gördüğüm her şeyi çekmeye başlayıp, yarım ay şeklinde dizilmiş evlerin iç tarafına ulaştığımızda, makineyi indirip, "Sonra çekerim, bu anı doyasıya yaşamak istiyorum" dediğimi hatırlıyorum! Bütün bildiklerimi bir kenara bırakarak gezmem gereken bir masal ülkesi burası...
Çocukların hemen hepsi suda. Evlerin alt kısımlarına, taşıyıcı kazıkların arasına kurulmuş ipten salıncaklarda sallanıp sallanıp, kahkahalarla okyanusa atlıyor, oynayacak bir şeyler topluyor, sebepsiz yere koşturuyor, çocuk olmanın hakkını veriyor. Yaşça daha küçük olanları, ilk okyanus araçları olan leğenlerinin içinde, hayatı keşfettikleri meraklı bir gezintiye çıkmış. Oyuncakları deniz yıldızları, kestaneler, yengeçler..
Kadınların bir bölümü taraçalarda; rengarenk çamaşırların altında toplanmış, çene çalıyor.. Sudakiler teknelerin temizliği, bakımı, onarımı uğraşında, usul usul, oynaşa oynaşa. Geri kalanları çoluk çocuğun peşinde..
Erkeklerin bir kısmı balıkta, köyde olanlar genelde ev içlerinde, serin kuytularda, yatışta..
Tekneyle köyün etrafında attığımız turlardan ve sonrasında suya inip sağı solu keşfetmeye çalıştığım şaşkın koşuşturmamdan aklımda kalan temel şeyin; köyün dört bir tarafından yükselen mutlu insan sesleri ve gem vurulmamış bir özgürlük hissiyatı olduğunu düşünüyorum şimdi.
Bize sunulan hayatın beton suratlı bekçileri, bu unutulmuş köşeden yükselen kahkahaları duysa, sinirden orta yerlerinden çatlayıverirlerdi herhalde.
Hep beraber tembellik yapılan bir gölgelikte soluklanmak çok iyi geliyor insana..
Bu yazıyı okuyan bazılarının, "amma da romantize etmiş, bu sefaletin nesi bu kadar güzel olabilir" diyeceğini tahmin ediyorum.
Bu projenin amacı, iki dünya arasında bir karşılaştırma yapmak, şu bundan daha iyidir demek olmadı hiçbir zaman.
Öyle bir iddiam yok.
Bu fotoğraflarla sadece; hırslarının kurbanı olmamış, gözünü hep daha fazlasına dikmeyen, sistemi yeniden üreten çarklardan birine dönüşmemiş, bozulmamış insanın; yaşadığı andan zevk alabildiği, sade ve yönünü hala kendi çizebildiği basit dünyasından; çevresini ihtiraslarımızla çattığımız bizim dünyamıza bir ayna tutmak istedim.
Yağmur yağdığında mutlu olan, karnı doyduğunda mutlu olan, sığınacak bir kulübesi varsa mutlu olan bu insanlar bizim çağdaşımız.
El değmemiş halimiz. Okyanusun ortasında unutulmuş, bu insanların barış ve huzur içindeki yaşamından yansıyan bu fotoğraflar başka bir gezegende çekilmedi. İçimizde kopan fırtınaların bir anlığına da olsa dinmesine, her yanımızı yara bere içinde bırakan prangalarımızdan, pazartesi mesai başlangıcına kadar kurtulabilmeye yarasalar ne ala...
Eşitsizlikle, acımasızlıkla, bencillikle dolu dünyamızın karşısına, insanın özüne yakışan değerlerden oluşan özgür bir dünya hayali koymak, kısa bir süreliğine de olsa rahatlatır insanı. Ciğerlerine oksijen doldurur.
www.hasancemaraptarli.com
İşte okyanus üzerine kurulmuş "Su Çingeneleri" köyü..
Çamaşırlar da asıldı mı, terasta(!) otur, lak lak.. Keyfe bakın..
Siz hiç böyle salıncak gördünüz mü?. Düşmesi de ayrı keyif..
Ooo!.. Burası köyün ağasının evi olmalı.. Mavi kapılar, perdeler!..
Bu mu ne?. Köy çocuklarının okul servisi tabii!..
Bu da okul.. Kara tahta tebeşir nerede.. Yazmak, çizmek için kumsal gerek ya!.
"Orda da mı, plastik şişe pisliği" demeyin sakın. O şişelerin hepsi ucunda iğne, misinaya bağlı. Sabah seriyor, akşam topluyorlar...