Erenköy'deki durakta yirmiden fazla insan var.. Bostancı tarafından tramvay geldi..
İkili.. Arkaya takılı vagon "Yazlık" dediğimiz türden..
Yani camları yok..
Püfür püfür.. Rengi de kırmızı.. Yani birinci mevki.. Yeşil olsa, ikinci..
Herkes bindi. Biletçi bağıra bağıra geldi..
"Bilet!.. Bilet!.." Yanımda duran babam "Say" dedi, biletçiye.. Erenköy'e boş gelen vagona binenlerin hepsi bizim ailedendi çünkü..
Erenköy'de oturuyordu ailenin en büyüğü Paşa Dayım.. Ona el öpmeye gelmiştik, ailecek.. Ne aile ama.. 33 kişi saymıştı biletçi..
Kadıköy Altıyol'da Necati Dayımlar'da toplanmıştık o bayram..
Bir Rum evinin üst katında otururdu, Necati Dayımlar.. Hayır ayrı daire değil. Resmen ikinci katı.. Dış kapıdan girdim mi, ev sahibi o ailenin salonunda bulurduk kendimizi..
Selamlaşırdım..
Bir şey yiyorlarsa "Buyur" ederlerdi.
Öylesi bir dostluk kardeşlik..Yukarda dayımlar, anneannem ve teyzem otururlardı.
Ben hemen her tatilde dayıma taşınırdım..
1950'li yıllar.. O yıllarda hemen herkes tatil oldu mu İstanbul'a taşınırdı çünkü..
Çünkü İstanbul, dünya güzeli plajları, denizi ile ülkenin tek tatil yöresiydi.
Bodrum'un adı sanı yok o zaman..
Akdeniz sahillerinde bir iki devlet, askeriye kampı var, kendi memurları için.. Antalya'da, Side'de bir kaç pansiyon.. Çeşme de öyle.. Sadece pansiyon. Otel hak getire.. Tatil köyünün adı bile yok, ülkede.. Alaçatı namevcut.. Erdek'te mahruki çadırlarla bir iki kamp.. Hepsi o..
Oysa İstanbul.. Hele de Kadıköy yakası.. En güzel plajlar kenti..
Hele de Kadıköy tarafı..
Moda Plajı.. Ötede Fenerbahçe..
Devam et.. Caddebostan.. Suadiye..
Bostancı plajları.. Kaçamak yapmak isteyenler için o zaman daha uzaklarda, banliyö treniyle gidilebilen Maltepe Süreyya Plajı..
Pendik Nizam plajı, başka şehirde gibi.. Buralara daracık kara yolu ile gidilebilir ama özel araban varsa.. O da kimde var ki..
Tek vasıta tren..
İstanbul o yıllarda göç almaya başladığı için, Anadolu'da yaşayanların çoğunun İstanbul'da akrabaları var.. Akraba demek, babanın evi demek..
Kalkar gidersin ve de nasıl heyecanla karşılanırsın..
İstanbul'a gidip de akrabada kalmamak ayıp nerdeyse..
Üsküdar'da halam, Kadıköy'de dayım, Erenköy'de büyük teyzem ve Paşa dayı var.. Hepsinde kalırdım sırayla, kimsenin hatrı kalmasın diye..
İnsan olarak nereden nereye geldiğimizi göstermek için yazıyorum bu ayrıntıları..
Hemen herkesin akrabası olunca da, bugün bildiğimiz büyük otellerin Hilton dahil hiçbiri olmadığı halde İstanbul cennet tatil yeriydi..
Denize girmek, denizi yaşamak, denizi koklamak isteyen İstanbul'a gelirdi.
Deniz, yaşam tarzıydı İstanbul'da..
Sadece plajları değil, kayıkları da..
Moda'da ve Kurbağalı Dere'de kayık kiralardı, denize plajların dışında girmek isteyenler..
Koyda yapılan yelken yarışlarını kayıklardan seyretmek ayrı keyifti mesela..
Ben Ankara dönüşlerimde, Altıyol'dan yürüyerek çarşı içinden geçer, Bilgeoğlu'ndan annemin çok sevdiği baklavayı alır (Dükkan hala orda), Kadıköy iskelesinden kayık kiralar, Haydarpaşa'ya trene öyle geçerdim, kürekleri de kendim çekerek..
Tabii kayıkta kürek çekenlerin yanında kuyrukta takma motoru olanların havalarından geçilmezdi. Kayık, kuyrukta motor. Hepsi o.. Nerde bugünkü sahilde yürürken denize bakacak yer bırakmayan tekneler..
Anlat anlat bitmez de, demek istediğim, Kadıköy'ü, Çekmece'ye kadar İstanbul yakası ve iki tarafındaki plajları ile Boğaz'la İstanbul ülkenin denize girilen, deniz eğlencesi, deniz tatili olan tek kentiydi nerdeyse..
Yani, bugün bayram oldu mu boşalan İstanbul, eski bayramlarda tıklım tıklım dolardı, tersine..
Söylemek istediğim o..
Artık siz karar verin, hangisi güzel!.