Çarşamba sabahı bu sütunun en tepesinde "Park yeri için ölmek" yazımda, Akmerkez önünde görev yapan Trafik ekiplerine "Değnekçi", her gün oradan onlarca kez geçen ama kentin en merkezindeki trafik cinayetine yirmi yıldır göz yumanlara da "Rüşvetçi" demiştim..
Çok ağır değil mi?.
Ama bu ağır eleştiriyi yaparken, örnek göstermiştim. İşte yazımın o bölümü..
"Akmerkez'in altında dörtte üçü boş bir devasa otopark var, kapalı oto park.. Hemen arkasında devasa bir başka otopark daha var, o da açık..
Bu iki otoparkta yüzlerce arabalık boş yer varken, Akmerkez Ulus cephesinin altındaki Paper Moon adlı sosyetik restoranın önünde, hem de park yasağı olan yolda, duble, hatta üçlü park etmiş de luxe arabaları, taksileri göreceksin, hele yemek saatlerinde geçersen..
Sinek uçmayan hava meydanı gibi yollarda park etmiş vatandaşın arabasını kentin en uzak otoparkına çekmeye pek meraklı trafik polisinin çekme araçlarını, 20 yıldır günde iki defa geçerim buradan, bir tek defa Paper Moon rezilliği içinde görmedim..
Niye trafik polisi önündeki cinayete, engel değil, ortak oluyor?.
Trafik Müdürü haklı.. Herkesin başına bir polis koyamazsın.. Ama polisin olduğu yerde, hem de ekip halinde görev yaptığı, kentin merkezinde, oradan her gün geçen on binlerce gözün önünde suç işlenmesine de izin veremezsin..
Verirsen, vatandaş ahmak değil.. İşin adını koyar."
O gün yani yazının çıktığı çarşamba günü öğleden sonra, tam da dediğim yerden geçiyorum, dört suları.. Manzarayı görünce durdum ve Ercan'a "Çek lütfen" dedim.. "Öyle çek ki, hem üzerinde çapraz yani park etmeyi geçin 'Burda durmak, duraklamak dahi yasaktır' anlamına gelen levha görünsün. Hem de levhanın hem de tam altına, 'Devletle alay ederek' duble park etmiş arabalar.."
Yahu yazının çıktığı gün hiç değilse, utanması olan bir trafik görevlisi çıkmaz mı İstanbul'da.. "Bu herifin yolu burası. Gene geçer, bizi rezil eder" diyecek.. Umurlarında değil. Rezil olmak umurlarında değil.. Anlaşma nasıl ve kaça yapıldıysa..
Şimdi doğrudan, hiçbir işe yaramadıklarını bildiğim İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul Valisi'ni atlayıp, doğrudan İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya sorsam ve desem ki..
"20 seneden beri İstanbul'da trafik terörü ile baş edemeyen teşkilatının, her gün insanlarımızı yasa boğan, annelerimizi ağlatan terörü önleyebileceğine nasıl inanalım?."
Bu yazının çıktığı gün, bu noktadan gene geçeceğim. Gene resim çekeceğim, bilesiniz.
Birisi utanana, birisi "İstanbul'da devlet var" diyene kadar..