Aslında "Haber kanallarının bittiği kaçıncı gün" demem lazım, gerçekçi olmak için.. Çoktan bittiler çünkü.. Uzun zamandır haber kanalcılık oynuyorlardı. Son Ankara olayı, iflaslarını vurguladı..
Şimdi bakın ortada, sadece ülkenin değil, dünyanın ilgisini hem de "Bomba" gibi çeken bir olay var.. Haberciliğin yapılacağı tam zaman işte.. Daha ilk andan itibaren, hem gücünü, hem de ötekilerden farkını göstermek ve "Bu ülkenin haber kanalı benim" demek için tam fırsat.. Ülkedeki herkes haber kanallarının başına toplanmış, kelime bekliyor. Her yeni kelime haber, her yeni kelime fark çünkü..
Haber de dünyanın öbür ucunda değil, tüm kanalların nerdeyse merkezlerinin olduğu Ankara'da.. Yürüyüş mesafesinde ve herkesin elindeki akıllı telefon görüntülü yayın yapmak için yeterli..
Ben de ekranın başındaydım, elimde kumanda.. Hepsini dolaştım. Birbirinin ayni hepsi.. Hepsi ajans bekliyor.. Hepsi resmi açıklama bekliyor..
Neden?. Çünkü hiçbirinin habercilik yapacak kadrosu yok. Çünkü hiç birinin "Muhabir"i yok..
Muhabir, haberci demek. Haber çıkaran demek.. Bu kanallarda muhabir, konuşan birine mikrofon tutan kişi.. O zaman çıkmıyor haber işte.. O zaman fark da yaratılmıyor. Kimsenin de umurunda değil. Fark yaratmak istemiyorlar ki.. Pastayı en ucuza paylaşıp oturmaya razı olmuşlar..
Muhabir olsa ne olurdu, mesela?.
Olay yeri Ankara'nın kalbi Kızılay.. Gir ordaki kafelerden birine.. Oradaki insanlara anlattır olayı mesela, canlı, sıcağı sıcağına..
Koş Numune Hastanesi'nin kapısına.. Hafif yaralı biri gelmiştir mutlak.. Konuş onunla.. Anlatsın yaşadıklarını..
Gece vakit ilerledi. Kayıplar ortaya çıkmaya başladı. Bul ailelerini.. Hani şehit evine, Genel Kurmay Haber verip çağırınca cümbür cemaat gidiyor ve kapıda yayın yapıyorsunuz ya.. Bu defa beklemeyin, siz peşine düşün haberin..
Bakın daha, "Muhabir çevresi olan adamdır. Habere o çevre ile ulaşır. Senin muhabirinin de en üst düzeyde yakınları olmalı" demedim.. "Cüneyt Arcayürek, Johnson'ın mektubunu nasıl buldu" demedim.. M. Ali Kışlalı İsmet Paşa'nın "O zaman dünya yeniden kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini alır" haberini nasıl yazdı" da demedim.. Devleti, istihbaratı olmamakla suçlayan, pardon suçlar gibi yapan sizlerin istihbaratı var mı?. En küçük özel haber çıkardınız mı, o gece.. Ertesi gün.. Daha ertesi gün.. "Şu haber sadece bizde vardı" dediniz mi?.
Bu sabah saat 9.30 evden çıkıyorum.. NTV açık salonumda.. Son gelişme var mı, alt yazıya bakıyorum..
Aynen şöyle.. "Başbakan Davutoğlu- Bahçeli görüşmesi sona erdi."
Vay be.. Bu sabah bir daha mı buluştular.. Neden?. Önemli bir gelişme mi var..
Yok canım.. salı sabahı 9.30'da "Sona erdi" diye verdikleri toplantı, pazartesi 17.30'da sona eren ve 16 saattır dönen "Bayat" haber iyi mi?. Arkasından "Cumhurbaşkanı-Başbakan görüşmesi sona erdi.." O biraz yeni. Pazartesi 19.00'da bitmiş. 14 saattir dönüyor. İki saat daha taze..
Yahu koskoca NTV'de, sabah iş başı yapan ekipte, işi bu "Son haberleri vermek amacı ile hazırlanan alt yazıları güncellemek olan bir tek kişi yok mu?. Hadi o dalgasını geçiyor.. O yüzlerce kişilik kadroda "Milletle alay mı ediyoruz. 16 saat sonra, 'Bahçeli- Davutoğlu görüşmesi sona erdi' diye alt yazı olur mu" diye kızan, takılan, telefona sarılıp düzelttiren, hesap soran tek kişi yok mu?.
NTV CEO'su İstanbul'daki en eski, en yakın dostlarımdan Erman Yerdelen, eleştirilerim dolayısı ile bana fena halde kızıyormuş, ortak dostlarımdan duydum. Ben "İçimizdeki İrlandalıyım" bilmiyor musun Erman?.
Bana, işimi yapmaya gelince, sempati, antipatileri bir kenara bırakmayı öğrettiler. Önce babam M. Fuat Uluç sonra, bu meslekteki ustalarım, başta M. Ali Kışlalı..
Çeyrek asırdır yazdığım bu gazete için yazdıklarımı hiç okumuyorsun herhalde.. Sabah'ı yeri geldiğinde nasıl eleştirdiğimden haberin yok!.
Yazılarımı, sevdiklerime, sevmediklerime göre yazsaydım, kendime ve uğruna bir ömür verdiğim imzama saygımı yitirirdim Erman, bu bir..
İkincisi..
Tabak sevdiği deriyi yerden yere vurur, bizim geleneğimizde.. Dost acı söyler, yalaka yanlışa şişirip teşvik ederken.. Dokuz köyden kovulacağını bile kafasındaki doğruyu söyler.. Sabah'ı "Benim" olduğu için, daha iyi olsun, kusursuz olsun diye eleştiriyorum.
NTV bu ülkenin, ilk haber kanalı.. Bu yolu açan kanal.. Öyle olduğu için bir markanın değil, bir türün adı benim için.. Jilet gibi.. Jip gibi.. Frijider gibi.. NTV, "Haber kanalı" demek benim için.. Ofiste de, evde de o açılı hep önümde.. Bir tartışalım mı seninle, hangimiz daha çok NTV izliyoruz diye..
Bana değil, arkadaşlarına kız Erman.. "Bu adam ne diyor" de bakalım, ne diyecekler..
NTV Genel Yayın Müdürü, "Pazar akşamı bombanın patladığı andan, salı sabahı 9.30'a kadar geçen süreç içinde 'Şu özel haberi verdik' desin.. 'Şu haber sadece bizde vardı' desin, diyebiliyorsa.. Bir izah etsin, pazartesi akşamı 17.30'da biten toplantının haberini salı sabahı "Başbakan Davutoğlu- Bahçeli görüşmesi sona erdi" diye, sanki o sabah yapılmış gibi aptalca, ama milyonla seyirciye saygısızca vermeyi bir izah etsin, ben de hem ondan, hem senden özür dileyeyim Erman!.
Yok canım!. Baş rakibi CNN senden farklı değil.. Pazartesi öğleden sonra.. Saat beş, falan.. Merkezdeki spiker, olay yerindeki muhabirine bağlanıyor.. "Olay Yeri" polis tarafından trafiğe kapatılmış ve önü çadır perde ile kapatılmış Atatürk Bulvarı. Zavallı muhabir sabahtan beri, olayın bittiği, sineğin uçmadığı, hiçbir haberin olmadığı yerde bekliyor.. Öyle denmiş ona çünkü...
Oysa o sırada Karşıyaka camisinde yedi kaybın cenaze töreni var. Haber orda.. Cenazeye gelen önemli kişiler.. Ölenlerin yakınları..
Ölenlerin öyküleri.. Oraya yolla en iyi muhabirini. Gitsin, milleti çarpan, ağlatan röportajlar yapsın. Canlı.. Ama onu yapmak için "Gazeteci muhabir" lazım. O pahalı.. Verirsin cenazeyi naklen bir ajanstan bedava.. 3 otuz paralık stajyer de, bomboş Kızılay Meydanında üşür, üşür bekler.. Neyi?. Kendi bile bilmez.. Amaç "Bağlantı olsun, torba dolsun.. Ama ucuz dolsun ha!.."
Yok aslında birbirinizden farkınız Erman!..
Ama siz "Osmanlı Bankası" olmak zorundasınız.. Çünkü siz ilksiniz. Çünkü siz başlatansınız.. Çünkü siz adını koyansınız..
Anlatabildim mi?.