"İnsan sosyal hayvandır" diye öğrenmiştik, lisedeki ilk sosyoloji dersimizde..
"Sosyoloji" Toplum Bilimi, demekti..
En küçük toplumu "Aile" diye öğrettiler bize.. Sonra çevremiz gelirdi.. Dostlar.. Genişleyerek "Millet"e kadar giderdik. Ayni vatanın çocukları.. Ayni inancın bağlıları Ümmet olurdu.. En sonda da tabii, "Dünyalı olmak" vardı.. Yani insan olmak.. İnsanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden biriydi toplum olmak.. Sosyal olmak..
Şimdi bu toplumlara bakın.. Hepsinin, ama hepsinin ortak neşelendikleri, ortak hüzünlendikleri günler vardır.. Bu ortak neşe ve hüzünlerdir aslında onları bağlayan.. Toplum yapan.. Ve de var olan bağları, bu vesile ile göstermelerine sebep olan..
Ailede evlilik yıldönümleri, doğum günleri böyledir mesela.. Böyle günler yakın dost çevresini de kapsar.. Ulus oldunuz mu, ulusal günleriniz olur.. Bayramlar, yaslar.. İnanç birliklerinde de, dini bayramlar ve matemler..
"İnsan" olduğumuzu anlatan günler ise, ne sınır tanırlar, ne kan, ne ırk, ne inanç..
Anneler Günü böyledir mesela..
Giderek yayılan Sevgililer Günü mesela..
Ve de güncel konumuz, üç gündür yazıyorum.. Yılbaşı tam da böyledir.
Her milletten, her ırktan, her kandan, her inançtan insanların, neşelenmek, keyiflenmek için bir araya geldikleri gün.. Sen burada coşku ile şarkılar söylerken, dünyanın öbür ucunda, hatta uzayda bir uzay istasyonunda da bazı insanların ayni vesile ile şarkılar söylediğini bilmek, nasıl bir güzellik, ne hoş bir insancıl duyudur?.
Yılbaşı arefesi 31 Aralık'ta, komşum, yıllanmış arkadaşım Emil, kızı ile yeni yılımı kutlamaya geldi.. Emil Yahudi.. Sotiri aradı, kutlamak için.. Hıristiyan.. Üçümüz de bu ulusun çocuklarıyız.. Ötesinde üçümüz de insanız.. Hoş değil mi?.
Dünyanın dört bir yanından, hayat boyu edindiğim dostlar kutladı, cep telefonu kolaylığını kullanıp..
Aramasalar ne olurdu?. Bilmem.. Ama aramalardan nasıl mutlu olduğumu biliyorum.. Çünkü bu aramalar sayesinde, yanımdaki komşumdan, sınırdaki Van'a, çıkın, Los Angeles'tan Sydney'e dostlarım olduğunu hatırlıyorum. Onların da beni hatırladıklarını anlıyorum. Bu insana bir güç veriyor. Güven veriyor..
"Yalnız değilim" diyorum..
1984 yılından beri yalnız yaşayan birinin "Yalnız değilim" demesi nasıl bir güzelliktir düşünün hele..
Şair "Gönül ne kahve ister, ne kahvehane/ Gönül sohbet ister, kahve bahane" demiş.. Ne kadar haklı.. Sohbetler dostlarla edilir.. Dost kazandırır.. Dostlar yalnızlık giderir..
Düşünüyorum da, insanları bir vesile ile bir araya getiren özel günlerin hemen hepsine karşı olan insanlar acaba yalnızlık meraklıları mı?. Kendi minnacık sınırlarında başkalarının varlığına tahammül edemeyenler mi?.
Ya da hayat boyu dost edinmeyi, dost muhafaza etmeyi başaramayanlar mı?.
"Benim yok, onların da olmasın" düşüncesi mi, sebep oluyor acaba "Bakın ben kutlamıyorum. Siz de kutlamayın" öğütlerine, ya da elindeki güçle yasaklama heveslerine?.
Müslümanlığı, öteki dinlerden ayıran en büyük özellik "Ruhban" sınıfının olmayışıdır. Bizim dinimizde, Allah ile kul arasına kimse giremez. Girmesine de izin verilmez.. Yanında büyüdüğüm büyük İslam Alimi ve Kilis Müftüsü dedem Muharrem Efendi öyle öğretti.
Peki, beş vakit namazında olanlar, evde yalnızdırlar da, niye cuma namazları, bayram namazlarını "Cami" de (Anlamı: Toplanma Yeri) cemaatle, yani çevre ve inanç birliği içinde oldukları toplumla kılarlar?. Niye cumayı ve bayram namazlarını toplu eda etmek daha da sevaptır?.
Çünkü o namazlar insanı din kardeşleri, mahallesindeki insanlarla bir araya getirir. Camiye girerken, çıkarken, onlarca insanla Allahın selamını paylaşırsınız..
"Selamın aleyküm" bir soysal olaydır.. Allah, din kardeşleriyle zaman zaman bir arada olmamızı, selamını paylaşarak "Ben bu toplumun parçasıyım" güvenine ulaşmanızı istemiştir, çünkü..
Birlikten kuvvet doğar çünkü, dostlar!..
Birlikte olan hayvanlar sürü oluşturur. Bizi sürüden ayıran şey, bir araya geldiğimizde Toplum olmamızdır..
Toplum olmayı başarmak, insanlara mahsus bir özelliktir.
..ve de bu sebeple işte..
İnsan sosyal hayvandır!..