Şimdi, "Oyuncuların aklı çarşamba günü oynanacak kupa maçındaydı. Bu yüzden konsantre değillerdi" diyenler çıkacaktır. Bilin ki; öyle bir şey yok. Bu takımın, bu kadronun sınırları bu kadar.
Bakın, oyuncuların hemen hepsi iyi niyetli ve elinden geleni yapmaya çalışıyor. Maç içinde protestolar oldu bazılarına ama çok haklı değildi. Emenike gibi büyük dağları yarattığı zanneden biri bile, oradan-oraya koşturdu. Ne maçın kaybedilmesi sürprizdir Fenerbahçe için, ne de kazanılması.
Ortası veya dengesi olmayan bir takımın, kendi sahasındaki maçta favori gösterilmemesinin nedeni sadece yetenek problemi değil. Pozisyon yaratamayan, doğru pas üretemeyen bir orta saha, adam bile çalımlayamayan ön tarafa rağmen, "Fenerbahçe kazanır" diyen birisi varsa, sadece fanatik biatlık nedeniyle mantık yetisini kaybetmiş olandır.
Galatasaray'ı yenen takımı, bir hafta sonra sekiz bin taraftar karşılamıştı tribünlerde.
Beşiktaş'tan puan alanı belki de daha azı.
Halbuki sosyal medyaya baktığınız zaman bu sonuçlar üstünden ne geyikler üretip, moral ibresini en üstlere çıkartmışlardı.
En azından bu iki maçta, bu oyuncuların hediye ettiği, tüm Fenerbahçe taraftarının yaz mevsimini enseyi karatmadan yürümesini sağlayacak bu sonuçların hatırına o tribünler dolu olmayı hak ediyordu.
Sinerji olmadığında, oyuncuyu zorlayacak, rakibi korkutacak atmosfer oluşmadığında, 50 binlik statta sahaya çıkmanın ne anlamı var?
ÇÖZÜMÜ PARA SANANLAR!
Aziz Yıldırım'ın asla anlayamayacağı bir görüntü bu. "Onlar mı yaptı ben yaptım" derken, oyuncuların parasını veren olduğunu ima ediyordu. Taraftarın gelmemesini de ekonomiye bağladı. Çözümün sadece "para" olduğunu sanan bir başkan, 110 yılı taraftarıyla geçirip, seyircisiyle koşan bir takımın, karşılıklı sevgiden beslendiğini de zor anlar. Maçı yazmadım elbette... Çünkü dün Kadıköy'deki bu performans Fenerbahçe için bir neden değil, bir sonuç.
Maçı yazmadım elbette. Çünkü dün Kadıköy'deki bu performans Fenerbahçe için bir neden değil, bir sonuç.