Bu maç sonrasında bu sezonun Fenerbahçe'si için net bir cümle kurabiliriz;
"Önemli maçların, kazanan takımı..." Ne zaman "yumurta kapıya gelse" o karşılaşmayı kendileri için istenen skorla bitirmeyi başardılar. Beş maçtır kazanamayan takımı şikayet ederken, "Manchester'ı, Feyenoord'u, Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı yenen bunlar değil miydi?" diyerek, ikilemi vurguladık. Advocaat "yetersiz" dedikçe, "O zaman, o maçları nasıl kazandın?" diye de karşısına çıktık.
Fakat, topun yuvarlaklığı Fenerbahçe takımı için rakibe göre değil, maça göre değişiyor. Ne zaman ki, kritik noktaya geliyorlar, maçı kazanmak adına mücadele üretip, yüksek konsantrasyon ile oynayıp, tabelayı da yanlarına alıyorlar.
Ligden kopuş gerçekleşince, yürüyecekleri tek hedefi elden kaçırmamak adına çıktılar sahaya. Sergen Yalçın altı rotasyon yapmıştı, Advocaat beş. Kayseri aslarını kulübeye oturtmuştu, Fenerbahçe ise sahaya sürmeyi tercih etti.
Zorunlu değişiklikler de vardı bu kararda.
Dökülen Sow, Volkan ve İsmail, yerlerini terk etmek zorundaydılar.
İlk dakikadan itibaren istekli bir baskı kurdular, mümkün olduğunca tempoyu zorladılar. Kayseri'ye pozisyon vermeden golü arıyorlardı; yine Lens'in çabuk düşünmesiyle Fernandao'nun ilk golü geldi.
İkinci yarıda bekleyen Fenerbahçe çıktı ortaya. Bu kez skoru cebine koyup, fırsat kollayan bir akılla sürdüler maçı. Rakibin gardını düşüren golü de Fernandao hazırladı. Topu kaptı, pası attı, sonra da golü. İstanbul'a net bir skorla dönüyorlar. Sadece yarı final için bir bilet yok ellerinde, beş maçlık galibiyetsizliğin ölü toprağını attılar üstlerinden. Bu sevince hem takımın, hem de taraftarların çok ihtiyacı vardı. Aziz Yıldırım küçümsediği, beğenmediği, şikayet ettiği Ziraat Türkiye Kupası'na cankurtaran olarak bakıyor artık. Gün değişiyor, devran dönüyor.
Büyüklerimiz söylemiş zaten; "Büyük lokma ye, büyük laf etme..."