Fenerbahçe'nin kazanması herkesin beklentisiydi. Zor olması da bekleniyordu ama akıllardan başka sonuç geçmiyordu. Maçın hikayesi bekleneni çabuklaştırdı. Çok iyi takım olan Karabükspor, büyük maçın gerilimini taşıyacak mental olgunlukta değildi çünkü. Penaltı sonrasında itirazdan gördükleri sarı kartlar, eksik kalma zeminini hazırladı. Halbuki, itiraz ettikleri pozisyonda çıkan sarının, kuralların kitabında kırmızı da olması işten değilken.
Fenerbahçe'yi farklı skora taşıyan mükemmel oyunu değil. Rakibin maçtan vazgeçmesini sağlayan ikincisinin ardından, önemli oyuncularının tekrar rol almaya karar vermesidir. Lens ve Volkan Şen'den bahsediyoruz elbette. Adam eksilten oyuncunun ne kadar değerli olabileceğini ispat ettiler hepimize. Hem takım yardımlaşması içinde kalıp, hem de bireysel olarak risk almaları büyük kazançtı. Bunu tabelada da gördük zaten.
Emenike'nin kulübede, Aatif'ın sahada başlaması sürprizdi elbette. Bunun ardında Manchester'a karşı dinlenmiş çıkması mı bekleniyor, yoksa Aatif'ın antrenman performansındaki hak edişleri mi? Bekleyip göreceğiz...
Yine tabeladan uzaklaşarak, Fenerbahçe'nin yeniden takım olmak, birlikte üretmek ve direnmek için bir araya gelmeye başladığının da işaretleri devam ediyor. Konya'da bunu yaparak kazandılar, Karabük karşısında da devam ettiler. Üstelik yine boş tribünlerin önünde oynayarak.
Karabük ile aynı puandaydılar maça çıkarken. Liderin ise 11 puan gerisinde. Bu tablo bile "müşterinin" vazgeçmesi için yeterli aslında. Bunu dikkate almayan "taraftarı" da Aziz Yıldırım almıyor tribünlere. Bu yalnızlık içinde en iyiyi üretmek adına bir dayanışma ürettiler ve Advocaat da bunun mimarı oldu. İlk beşteler, önemli rakiplere karşı üst üste iki galibiyet aldılar. Birlikteliklerini güçlendiriyorlar. Şampiyon olmaları zor ama şampiyonluğa oynamaları mümkün. Bunun farkındalar. Bu inancı Fenerbahçe taraftarının da taşıması gerekiyor. Bu yalnızlıkla yol bitmez. Bir şey değiştiğinde aslında çok şeyin farklılaştığını anlamak gerekiyor.