Türkiye, tarihinin belki de en sinsi örgütüyle ölümüne bir mücadele yürütüyor. Bugüne kadar onlarca farklı kalkışma, darbe ve siyasi saldırıyla karşılaştı ama hiçbiri bu kadar haince değildi. Toplumun en hassas olduğu din ve eğitim üzerinden ülkenin kılcal damarlarına kadar sızan tehlikeli bir örgüt olduğunu 15 Temmuz ve sonrasında çok daha iyi görüyoruz.
Şimdi bu kirli yapıyı sızdığı kurumlardan temizleme mücadelesi tüm hızıyla sürüyor. Hâlâ siyasette, devlet kurumlarında kripto kalıntılardan kaynaklanan sıkıntılar var ama içerideki bu mücadele büyük oranda başarıldı. Tam da bu yüzden, içinden geçtiğimiz bu günlerde FETÖ'nün başaramadığını ABD ve Almanya'daki bazı güç odakları başarmak istiyor.
Halk Bankası ve eski Bakan Zafer Çağlayan hakkında hukuk dışı dava açılması bunu gösteriyor. Bu girişimin iç siyasette "yolsuzluk davası" olarak sunulması da bu kirli stratejinin bir parçası. Bu aynı zamanda FETÖ'nün Türkiye içinde nefes alamayacak hale geldiğinin de işareti. Artık darbe dışarıdan gelecek.
ABD ve AB kamuoylarında bilinçli bir Türkiye karşıtlığı bunun için yükseltildi. Sabah Yazarlar Kulübü olarak 15 Temmuz darbe girişimini anlatmak için gittiğimiz batı merkezlerinde önyargılarla oluşan bu haksız Türkiye karşıtlığını dehşetle gördük. Bunu tek başına medyanın değiştirme ihtimali de yok.
Bu yüzden Türkiye'deki sivil toplumun öncülük yapacağı topyekûn bir mücadeleye ihtiyaç var. Bunun içinde de sadece siyaset ve meslek kesimleri değil, toplumun tüm renkleri olmalı. Özellikle de bu ülkenin eşit vatandaşı azınlık cemaatleri.
Bu önemli çünkü FETÖ, devlet katından destek gördüğü dönemlerde bu kesimleri kendi yükselişinde bir basamak olarak kullandı. Tıpkı devleti kullandığı gibi... Ciddi de destek aldı. Ama şimdi onlar da devlet ve siyaset gibi FETÖ gerçeğini gördü. Bir süre önce, "Azınlık liderleri neden sessiz?" başlıklı yazımda bu konuya değinmiş ve şu çağrıda bulunmuştum:
"FETÖ liderinin 90'lı yıllarda 'Dinler arası Diyalog' gibi kendi sinsi projesini hayata geçirmek için düzenlediği etkinliklerinde, siyaset ve iş dünyası gibi azınlık liderleri de ön sıradaydı. Hatta birçoğu dış ülkelere referans oldu, mektuplar yazdı.
Şimdi aynı hassasiyet, başta Fener Rum Patriği Bartholomeos olmak üzere Süryani Ortodoks Ruhani Lideri Metropolit Yusuf Çetin, Türkiye Ermenileri Patrik Vekili Aram Ateşyan ve Türk Musevi Cemaat Başkan Vekili İshak İbrahimzadeh'ten de bekleniyor." Bu çağrıma çok olumlu tepkiler geldi. Dini cemaatlerin de içinde yer aldığı Türkiye Demokrasi Platformu'nun dünyanın birçok merkezinde Türkiye'yi anlattığı ve anlatmayı sürdüreceği söylendi.
Ben bunun daha üst bir noktaya taşınması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada Batı kamuoyu açısından başta Rum Patriği Bartholomeos olmak üzere tüm cemaat liderlerinin etkili olacağına şüphe yok.
Bu noktada FETÖ'ye karşı mücadelesiyle bilinen Uluslararası Kafkas Vakfı Başkanı Hayati Küçük şöyle diyor: "Ülkemizi bu kadar seven ve devletimizin yanında olan Patrik Bartholomeos'un FETÖ mücadelesinde nedenini anlayamadığım şekilde düşüncelerine başvurulmamıştır. İstanbul Rum patrikhanesinin ve onun liderinin Cumhurbaşkanımızla yapacağı görüşmenin dünya kamuoyunda FETÖ'nün çöküşüne ciddi katkı sağlayacağını düşünüyorum."