Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili anayasa değişiklik önerisinin komisyondan geçip, meclis genel kurul gündemine gelmesiyle muhalefet de rotasını değiştirdi ve ağırlıkla AK Parti ve MHP'nin içine yönelik algı operasyonlarına başladı. Özellikle de MHP'ye... MHP Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya'nın istifası bu kesimi daha da heveslendirdi.
Hatta bilinçli olarak MHP'nin siyaseten yok olacağı yayılıyor.
Süreç nasıl seyreder göreceğiz ama şimdiden şu hakkı teslim etmek gerekiyor.
Son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikte siyaset üreten tek aktör Devlet Bahçeli...
Birçok konuda ciddi rol oynadı ve puan topladı.
İlki, Türkiye derin bir kuşatma yaşarken, düne kadar sert muhalefet ettiği AK Parti iktidarına "devletin bekası için" destek verdi.
15 Temmuz'da FETÖ darbesine karşı çıkışı da bunun devamıydı. İkincisi ise AK Parti'nin yalnızlığını bir fırsata dönüştürdü. Ona yol arkadaşlığı yaparken, kendi siyasetinin bir gereği olarak Anayasa'nın ilk 4 maddesine dokunulmama garantisi aldı.
Muhalefetin 4. sırasındaki bir siyasi parti için bundan daha büyük başarı olamaz.
Şimdi buraya bir nokta koyup, diğer iki muhalefet partisinin haline bakalım...
CHP'nin iflah olmaz bir negatif muhalefet partisi olduğu zaten biliniyor. Hiçbir koşulda bunun değiştiğine tanık olmadık. Bırakın 2007 Cumhurbaşkanlığı krizini, 27 Nisan e-muhtıra günlerini, bütün reform girişimlerine, çözüm süreçlerine hep karşı çıktı. Zaman zaman hayati konularda "her türlü desteği veririz" demelerindeki samimiyet bile şüpheyle karşılandı.
Oysa tarih onlara sayısız fırsat sundu. Alın 2011 seçimleri sonrası oluşturulan Anayasa Komisyonu'nu... Her partinin eşit sayıda katıldığı o komisyonun işlevsiz kılınmasında en büyük rolü ne yazık ki CHP oynadı.
Eline geçen tarihi bir fırsatı, toplum için değil statükocu siyasete heba etti. O günlerde sık sık "AK Parti ve CHP'nin oy toplamı yüzde 75. Bu iki partinin yeni bir anayasa yapması Türkiye'yi sıçratır" yönünde yazılar yazdım.
Ama ne yazık ki CHP bu gerçeği önemsemedi.
Önemseseydi bugün MHP'nin yerinde o olur, yaptırdıklarını o yaptırabilirdi. AK Parti'yi taviz vermeye o zorlardı. Ve güya çok şikâyet ettikleri -bana göre müsebbibi oldukları- kutuplaşmayı da ortadan kaldırırdı.
Biraz geriye dönüp bakın, aynı şeyi, CHP, bürokratik oligarşi ve askerlerle birlikte 2003'ten 2010'a kadar da yaptı. Seçilmiş iktidarı elbirliğiyle o tarihte sinsice kendini gizleyen FETÖ'ye muhtaç etti. Oysa siyaset, her zaman muhalefet etmek, her şeye "hayır" demek değil. Bazı tarihi kırılma anları var, o anlarda "yol arkadaşlığı" ülkenin kaderini değiştirir ve binlerce iktidara bedeldir.
Ama CHP bunu hiç yapmadı ve yapmak istemedi. Bedelini de sadece onlar değil hepimiz ödüyoruz. Bu yüzden CHP'nin ya kapısına kilit vurması ya da köklü bir değişimle "sosyal demokrat" veya sadece "demokrat" bir parti olması gerektiğini savundum.
Doğrusu hâlâ "devlet çöktü, Türkiye DEAŞ'a destek veriyor" diyen bir siyasi akıldan bu saatten sonra bir şey beklenemez.
HDP'ye gelince... Tarih onları hiç affetmeyecek.
Çözüm Süreci'ni bitirdikleri gibi, 7 Haziran'da yakaladıkları tarihi fırsatı, 8 Haziran sabahı ellerinin tersiyle ittiler. Kısaca 40 yıldır derin acılar yaşayan, hatta yaşattıkları bir halka, huzuru ve demokrasiyi çok gördüler.
Halkın özlemlerini çukur siyasetine, emperyalistlerin çıkarına kurban ettiler.
Şimdi geldikleri noktaya bakın, Kandil'e boyun eğen, emperyalizmle iş tutan siyasi aktörler topluluğu... Sadece Kürtler değil, Türkiye toplumu sizi affetmeyecek.